Tüm Sağlık Bilgileri İçin Tıklayın

Google
 
**CİNSEL SAĞLIK**

15 Kasım 2007 Perşembe

Ağız ve diş hastalıkları

Agız ve diş sağlığı, genel sağlığımızın çok önemli bir parçasıdır. Düzenli yapılan çürük kontrolleri ve diştaşı temizliği, oluşabilecek sorunların erken teşhisini ve dişlerin ağızda uzun vadede sağlıklı kalmasını sağlayacaktır. Pedodonti:Çocuklarda çürük önleyici izolasyon dolguları (fissür sealant), flor uygulamaları, oluşabilecek ortodontik problemlerin erken teşhisi ve önlenmesi... Çocuklarda diş fırçalama alışkanlığının kazandırılması ve beslenme şeklinin düzenlenmesinin yanısıra, düzenli diş hekimi kontrolleri yapılmalıdır. Topikal flor uygulamasıyla çocuğun daimi dişlerini güçlendirebilir, küçük ve büyük azı dişlerine uygulanan fissür örtücü denilen izolasyon dolgusuyla çürümeyi engelleyebiliriz. Geçici olduğu için pek fazla önemsenmeyen süt dişlerinin sağlığı çok önemlidir. Süt dişlerindeki çürükler, hem ağrıya sebep olmakta hem de daimi dişlere zarar vermektedir. Erken süt dişi kaybı, çocukların daimi dişlerinin çapraşık olmasının en önemli sebeplerinden biridir. Periodontoloji:Dişeti hastalıklarının tedavisi amacı ile diştaşlarının temizlenmesi, cerrahi tekniklerle hastalığın tedavisi.... Periodontal hastalıklar dişeti ve dişleri çevreleyen destek dokuları etkileyen iltihabi hastalıklardır. Dişeti hastalığının en önemli sebebi "bakteri plağı"dır. Hergün düzenli ve yeterli fırçalama yapılmazsa, tükrük içinde bulunan kalsiyum, bakteri plağıyla birleşip sertleşerek dişler üzerine yapışır ve diştaşı (tartar) dediğimiz yapıya dönüşür. Plaktaki bakteriler tarafından üretilen zararlı maddeler dişetlerinde iltihaba yol açar. Dişeti hastalığının bu erken dönemine" gingivitis" denir. Bu dönemde dişetleri kırmızıdır,kanamalıdır ve hacim olarak büyümüştür.Bu hastalık tablosunun ilk sinyallerini fark eden hasta hemen hekime başvurursa bu aşamada yapılacak diştaşı temizliğiyle dişetlerinin tedavisinde yüksek başarı sağlanır. Belirtilerin ihmal edilmesi durumunda hastalık ilerler, dişetindeki iltihap çene kemiğine ulaşır ve erimesine neden olur. Bu durumda cerrahi tedaviler gerkebilir. Dişeti iltihabının neden olduğu diş kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş kayıplarından daha fazladır. Periodontal problemlerin önlenmesinde en önemli görev kişinin kendisine düşmektedir.Günlük ağız bakım işlemleri (diş fırçalama ve diş ipi kullanma) diştaşı oluşumunu en alt düzeye indirebilir, ancak tamamen önleyemeyebilir. Dişler sabah akşam 2 dakika süreyle fırçalanmalı ve düzenli olarak diş hekimi tarafından kontrol edilip temizlenmelidir. Konservatif Tedavi:Çürük tedavileri, amalgam ve estetik dolgular... Ağızda bulunan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve karbonhidratlı yiyeceklerin ağızda kalan artıklarından asit oluşturur. Bu asitler dişlerin mineral dokusunu çözerek dişin minesinin bozulmasına ve sonuçta da diş çürüğünün başlamasına neden olurlar. Konservatif tedavi, çürüklerin erken dönemde tedavilerinin yapılarak ilerlemelerinin durdurulmasını ve oluşan diş maddesi kayıplarının estetik, fonksiyonel ve ağız dokularına uyumlu bir şekilde tedavi edilmesini amaçlar.
Endodontik Tedavi:
Kanal tedavileri... Dişin sert dokusunun içinde, kökün en ucundan giren kan damarları ve sinirlerin (pulpa) bulunduğu dişe hayat veren küçük bir odacık vardır. Dişlerin büyümesini ve sürmesini sağlayan bu yapı, çürüme meydana geldiğinde alarm görevi de görmektedir. Erken safhada tedavi edilmeyen diş çürükleri ilerleyerek pulpaya ulaşır ve burada iltihabi değişimlere neden olarak şiddetli ağrılar oluşturur. Daha sonraki aşamada bakterilerin salgıladığı asitler pulpayı öldürür. Böylelikle ortaya çıkan toksinler (zehirler) kök ucundan sızarak çene kemiğine yayılır. Çene kemiğinde oluşan iltihap dişin kaybına, çevre dokularının da harabiyetine neden olur. Bu safhaya gelmeden önce dişi ve çevre dokuları koprumak için hastalıklı pulpa dokusunun alınmasıyla diş kurtarılabilir. Pulpa dokusu anestezi altında temizlendikten sonra, kanallar genişletilip dezenfekte edilir. Tüm bu işlemlerden sonra pulpa odasının içi özel maddelerle kök ucuna kadar doldurulur. Sanıldığının aksine bu işlemler ağrısız gerçekleşmekte ve tedavi edilen diş uzun yıllar ağızda kalmaktadır.
Cerrahi:
Diş çekimleri, komplikasyonlu ve gömük diş çekimleri, kist operasyonları, rezeksiyon, vb. cerrahi operasyonlar... Gömük 20 yaş dişleri: Bu dişler akıl dişleri olarak da adlandırılır ve tam ya da yarım gömülü kaldığında iltihaplanmaya ya da bir kiste sebep olabilir. Ya da diğer dişleri öne doğru iterek dişlerde çapraşıklıklara yol açabilir. Uzun süre hiç belirti vermezken, aniden şiddetli ağrılara, çenelerde kitlenmeye ya da yüzde şişmeye sebep olabilir. Bu dişler kontrol edilmeli ve gerekli ise çekilmelidir. Çekim küçük bir operasyonla gerçekleştirilir. Protez:Kuron ve köprü protezleri, total (tam) ve iskelet (kancalı) protezler, Hassas tutuculu protezler... Protez; eksik bir organı yerine koyma anlamı taşımaktadır. Dişlerin ve çevre dokuların çeşitli sebeplerle madde kaybına uğradığı ya da tamamen kaybedildiği durumlarda, hastaya kaybolan fonksiyonlarını geri kazandırmak ve bozulan estetik görünümü düzeltmek, protezin amacıdır. Eksik bir diş diğer dişler için ciddi bir tehlikedir. Estetiği bozduğu tartışılmazdır, ancak daha önemlisi, dişin kaybından kısa bir süre sonra boşluğu sınırlayan dişler doğal olarak boşluğa doğru eğilir. Ayrıca karşı çenedeki boşluğa denk gelen dişler üzerindeki basıncın ortadan kalkması, zamanla onların boşluğa doğru uzamasına ve hatta dökülmesine sebep olur. Sadece komşu dişler değil, diğer dişler de bu konumdan etkilenir ve çene eklemi, baş ve kas ağrıları ortaya çıkabilir. Kısacası boşluk ne kadar kısa sürede kapatılırsa o kadar iyidir. Protezler genel olarak iki türlüdür:Ağızda kalan dişlerin üzerine yapılan (dişler küçültülerek) ve hasta tarafından çıkarılamayan kuron, köprü gibi sabit protezlerHasta tarafından takıp çıkarılan hareketli protezler (tam ve yarım protezler gibi)Tam protezler, hastanın ağzında hiç diş bulunmadığı zaman yapılan protezlerdir. Yarım protezler, hastanın mevcut dişlerine kroşe dediğimiz kancalarla tutturulur. Ya da estetik olması için ağızdaki dişler kaplanarak onlara yerleştirilen çıt çıt, sürgü gibi hassas tutucular kullanılarak yapılır. Ortodonti:Diş çapraşıklıklarının ve çene anomalilerinin düzeltilmesi... Kalıtım, gelişim yetersizliği, çeşitli yanlış alışkanlıklar (parmak emme, biberon ve yalancı meme gibi faktörler) sebebiyle oluşan bozuklukların tedavisi ortodontinin konusudur. Sadece dişlerde çapraşıklık varsa, yaş faktörü önemli değildir. Her yaşta dişlerin düzeltilmesi mümkündür. Ancak kişinin kemik yapısıyla ilgili (iskeletsel) bir problem söz konusu ise, tedavisi ergenlik çağına kadar yapılır. Dental Implantlar:Diş implantları, kaybedilen dişlerin yerine çene kemiği içine yerleştirilen ve kemik ile kaynaşarak doğal diş kökü görevini gören metal yapılardır. Bu metal yapılar doku dostu olan titanyumdan yapılır ve hiçbir yan etkisi yoktur. Tek diş kayıplarında boşluğun doldurulması için yandaki dişleri küçültüp 3üye köprü yapmak yerine, diğer dişlere dokunulmadan boşluğa implant yerleştirilir ve üzeri 1üye kuronla kaplanabilir.. Azı dişlerinin kayıplarında, takıp çıkartılan protez kullanmak yerine bu bölgeye uygun sayıda implant yerleştirilerek sabit köprü yapılabilir... Dişsiz ağızlarda, özellikle alt protezi ağızda durmayan kişilerde meydana gelen çiğneme, konuşma ve psikolojik bozuklukların giderilmesi için de implant uygulanır. Iki seçenek vardır: Ya ağıza yeterli sayıda (6-8) implant yerleştirilip sabit köprü yapılır, ya da çenenin ön bölgesine 2-4 implant yerleştirilerek protezin daha stabil oması sağlanır. Implant uygulaması için öncelikle bir çene filmi çekilir ve uygulama için yeterli kemik olup olmadığı incelenir. Uygun şartlar varsa implant yetişkin her insana yapılabilir ve başarı şansı çok yüksektir. Estetik Diş Hekimliği:Ayrık dişlerin kapatılması, gülme sırasında görünen dişetinin uzunluğunun ayarlanması, koyu renkli dişlerin renklerinin açılması, kısacası estetiği olabildiğinin en iyisine ulaştıracak uygulamalar, estetik diş hekimliğinin konusudur. Bu bağlamda porselen laminate, empress, estetik kozmetik dolgular, diş beyazlatma(bleaching) gibi uygulamalar yapılmaktadır. Diş beyazlatma (Bleaching):Diş beyazlatma, dişlerin yapısındaki renklenmeleri ortadan kaldıran bir işlemdir. Diş renklenmelerinin çeşitli sebepleri olabilir. En yaygın nedenleri; kahve , çay, kola ve sigara gibi leke yapıcı maddelerin kullanılması, travma, yaşlılık, tetrasiklin renkleşmesi, eski kaplamalar, sinir dejenerasyonu vb. gibi nedenlerdir. Diş beyazlatma işlemi uygun şekilde ve diş hekimi kontrolünde yapıldığında diş ve dişetlerine zararsızdır.Ancak tedavi sırasında dişlerde hassasiyet (özellikle soğukta), dişetlerinde kızarma ve hassasiyet meydana gelebilmektedir. Fakat bu geçicidir ve tedavinin bitimiyle birlikte, birkaç gün içinde bu şikayetler ortadan kalkmaktadır. Ağartma işlemi için iki yöntem vardır:Ev ağartması (home bleaching) denilen yöntemde, hekim ağızdan ölçü alır, bunlara uygun kalıplar hazırlanır. Hasta bu kalıbın içersine ilacı yerleştirerek dişlerin üzerine takar (en az 6-8 saat ve tercihen uykuda). Işlem dişin rengine bağlı olarak 1-4 hafta içinde biter.Office bleaching denilen, muayenehanede hekim tarafından yapılan ağartmadır. Hekim ilacı dişler üzerine uygular, ışık kaynağı kullanılarak dişlerin beyazlaması sağlanır.Yine dişlerin durumuna göre bir veya birkaç seansta dişler beyazlar.Diş beyazlatma işlemi, hamile ve çocuklar hariç herkese uygulanabilir...

13 Kasım 2007 Salı

Türkiye’de 5 kadından biri evde doğuruyor

Sağlık Bakanlığının, AB’nin mali desteğiyle, anne ve bebek ölümlerinin azaltılması amacıyla başlattığı “Bebeğim Sağ Olsun” kampanyasının sözcüsü Dr. Sadiye Eren, Türkiye’de halen 5 kadından birinin evde doğum yaptığını ve her bin yeni doğan bebekten 17’sinin hayatını kaybettiğini belirtildi. Eren, anne ölümlerinin yüzde 62’sinin önlenebilir nedenlerle gerçekleştiğini söyledi. Dr. Sadiye Eren, bu ölümlerin önlenmesi için kadınların gebe kalmadan önce doktora başvurmaları, gebe kaldıktan sonra ise sağlık ocakları, Sağlık Bakanlığının Aile Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması (AÇSAP) merkezlerine düzenli olarak sağlık kontrollerine gitmeleri gerektiğini vurguladı.Bu merkezlerde, kadınlara, hamilelik sırasında problem oluşturabilecek hastalıkların belirlenmesi için gebelik öncesi testler uygulandığını, gebelik sırasında ise kan ve idrar sayımı gibi temel nitelikli hizmetler verildiğini ve hamilelikte kullanılması gereken demir ve folik asit ilaç desteklerinin ücretsiz sunulduğunu anlatan Eren, “Türkiye’de halen 5 kadından biri evde doğum yapıyor ve her bin yeni doğandan 17’si hayatını kaybediyor” dedi.Eren, sadece kadınlara ulaşmanın yeterli olmadığını belirterek, Türkiye’de kadınların tek başına hekime ya da sağlık kuruluşlarına başvuramadıklarını dile getirdi.Sadiye Eren, yeni annelerin ölümünü önlemek adına kayınvalidelere büyük görev düştüğünü anlatarak, erkeklere de eşlerini hekime götürme çağrısında bulundu.Kadınlara da seslenen Eren, vücudun 2 sene içerisinde yeni bir gebeliği taşıyabilecek yapıya dönüştüğünü, bu nedenle kadınlara bu süre içerisinde tekrar hamile kalmamalarını tavsiye etti.Eren, doğumların evde değil, sağlık kuruluşlarında yapılmasının önemine dikkat çekti.

Sağlık için 30 ipucu

İşte sağlıklı bir ömür için yapmanız gerekenler...1-Her gün bir diş sarımsak yiyin: Sarımsak vücuttaki hastalık sebebi olabilecek kimyasalların seviyesini yüzde 48 azaltırken, beynin yaşlanmasını önlüyor, kolesterolü düşürüyor.2-Egzersizi ihmal etmeyin: Günde bir kilometre yürüyüş ya da haftada üç kez hafif egzersiz kalp hastalığı riskini düşürüyor.3-Kepekli ürünler kanserden korur: Haftada dört kez kepek içeren ekmek, makarna ya da kabuklu pirinç tüketmek kanser riskini yüzde 40 azaltıyor.4-Sebze-meyveyi eksik etmeyin: Sebze-meyve, özellikle de domates, kırmızı üzüm, brokoli yiyenlerde kalp krizi, kanser ve şeker hastalığı riski düşüyor.5-Ayaküstü yemekten vazgeçin: Hamburger, patates kızartması vs. gibi yiyecekleri tüketmeden önce kalp hastalıklarının üçte birinin bu yiyecekler yüzünden ortaya çıktığını hatırlayın ve fast food’dan vazgeçin.6-Bel ağrısına çalışma iyi gelir: Araştırmalar bel ağrısı çekenlerin yatmak yerine normal aktivitelerine devam ettiğinde daha çabuk iyileştiğini gösteriyor. Fazla zorlamamak koşuluyla hareket etmek belinize yatmaktan daha iyi geliyor.7-Sofrada balık olsun: Düzenli olarak balık yemek kalp riskini azaltıyor, ayrıca balıkta bulunan yağlar bağışıklık sisteminizi güçlendiriyor.8-Tuzu azaltın: “Fazla tuz felce ve kalp hastalıklarına davetiye çıkarır” diyen uzmanlar günde 5 gramdan fazla tuz tüketilmesini sakıncalı buluyor.9-Biraz şarap kanserden korur: Günde bir-iki kadeh şarap, kanser riskini azaltırken, vücudu gripten koruyor ayrıca yaşlılıkta bunamaya engel oluyor.10-Kahvenin faydaları: Araştırmalar günde iki fincan kahvenin kolon kanser riskini yüzde 25, safra kesesinde taş riskini yüze 45 azalttığını gösteriyor. Ancak kahvenin çok fazla tüketilmesi yüksek tansiyona neden olabiliyor.11-Çaya devam: Uzmanlar, bol bol çay içenlerin kalp krizinden ölme riskinin yarı yarıya azaldığını belirtiyor.12-Tok diyetler faydasız: “Haftada üç kilo” vermeyi vaat eden diyetlerden uzak durun. Kilo vermek istiyorsanız bunu hafta hafta değil uzun vadede yapmaya çalışın.13-Aşırı kiloya dikkat: Yeni bir araştırmaya göre, kilolu insanların aldıkları her yeni kilo ömürlerini 20 hafta kısaltıyor. Fazla kiloları vermek kalp, kanser, eklem iltihabı hastalıklarından koruyor.14-Selenyuma ihtiyacınız var: Kansere karşı doğal bir koruyucu olan selenyum fındık, fıstık, balık, tahıl gibi ürünlerde bol miktarda bulunuyor. Her gün selenyum alanlarda kanser riski yüzde 37 azalıyor.15-Kolesterolü düşürün: Egzersiz yapmak ve yağı, tuzu azaltmak kolesterolü düşürüyor, bu da kalp krizi ve felçten korunmanızı sağlıyor.16-Mucize ilaç aspirin: Ağrı kesici olarak aldığımız aspirin bizi kalp hastalığı, felç ve kanserden koruyor.17-Düzenli seks bağışıklığı güçlendirir: Uzmanlara göre haftada dört kez seks yapmak, vücudu gripten koruyan Iga maddesini artırıyor. Ayrıca bu kişiler on yıl daha genç görünüyor.18-Rahatlamayı öğrenin: Sosyalleşerek, hobi edinerek rahatlamak ruh sağlığına iyi geliyor. Ayrıca haftada üç kez rahatlatıcı egzersiz yapmak stres ve depresyonu önlüyor.19- Sigaraya hayır: Sigarayı bırakmak artık daha kolay, nikotin bantları ve sakızları, akupunktur vs. gibi yöntemleri deneyebilirsiniz. Eğer tamamen bırakamıyorsanız azaltmak da sizin için yararlı olacaktır.20-Ağız kokusunun çaresi var: Uzmanlar ağız kokusuna yol açan hastalıkları önlemek için günde iki kez fırçalama, gargara kullanmanın yanı sıra havuç gibi lifli yiyecekler yemeyi ve çok fazla kahve içmemeyi öneriyor.21-Sağlık için şarkı söyleyin: Doktorlar şarkı söylemenin ruh ve beden sağlığına iyi geldiğini belirtiyor. Şarkı söylemek rahatlatıyor, nefes egzersizi yerine geçiyor, depresyona iyi geliyor hatta ömrü uzatıyor.22-Sağlıklı sinüsler için mırıldanın: Mırıldanarak şarkı söylemek de sinüsleri açıyor, sinüziti önlüyor.23-Uykusuz kalmayın: Uyku bağışıklık sisteminin iyi çalışmasında etkili oluyor. Yetersiz uyku konsantrasyon eksikliğine yol açıyor.24-Her gün vitamin alın: İçeriğinde folik asitin de bulunduğu vitamin tabletleri sizi kanser ve kalp hastalıklarından koruyor.25-Cildinizi nemlendirin: Cildiniz için yazın, güneşten koruyucu kremleri, kışın da çatlama ve kırışıklardan korumak için nemlendiriciyi ihmal etmeyin.26-Elma dişlere iyi gelir: Böğürtlen bakterilerin dişe yapışmalarını engelleyerek diş eti hastalığı riskini azaltırken, elma, portakal, havuç, ıspanak gibi lifli yiyecekler de dişleri güçlendiriyor.27-Eş seçerken dikkat: Uzmanlar kronik rahatsızlıkların kadın-erkek ilişkilerinde iki tarafı da etkilediğine dikkat çekiyor ve kronik hasta bir kişinin eşinin de hasta olması riskinin altı kat artığını söylüyor.28-Su içmeyi ihmal etmeyin: Günde beş bardak su içen kişilerde kolon kanseri riski yüzde 50 azalıyor.29-Dostların sağlığa yararı: Doktorlar, dostlarla ilişkilerin hafızayı geliştirdiğine dikkat çekiyor.30- En sağlıklı meslek grubu pazarlama: İngiltere’de satış elemanları en sağlıklı meslek grubunu oluşturuyor. Bu gruptakiler meslekle ilgili hastalıklara çok az yakalanıyor.

Güzel burun nasıl olmalı

Bu sorunun bir cevabı hem var hem yok. Zaten güzel burundan bahsetmek yerine güzel yüzden bahsetmek daha doğru. Bir burun tek başına çok estetik olmayabilir ama bazı yüzlerde çok güzel durabilir. Bu artık çok klişe bir şey ama gerçekten her yüze yakışacak farklı bir burun planlamak gerekiyor. Diğer yandan da belli oranların olması gerekli. Bir çok farklı görüş olmakla beraber herkezin kabul ettiği 8-10 çok bilinen çok kabul görmüş oran var. Bazıları Da Vinci nin olan bu formülleri kullankak yine de ayrı bir birikim gerektiriyor.
Genellikle kuzey avrupa burun şekli ideal kabul edilir. Neden böyle olduğu ayrı bir tartışma konusu olacaktır ama idela kabul edilen ölçümler hep bu insanların burunlarını gösteriyor.
Yıllarca estetik cerahlar bu burun şeklini kalkık, küçük ve hokka olarak gayet yanlış bir şekilde yorumladılar. Bu burunlar tam tersine gayet büyükler. Kalkık olan sadece uçları ve burun sırtları sanılanın aksine düz. Yani alından başlayan burun ucuna kadar bir kaydırak gibi kavisli gelen bir burun sadece eski teknikler ve yaklaşımlar ile ameliyat edilmiş bir burun olabilir. bu 20 sene önce yapılan bir ameliyat için normal ama artık “yapmıyoruz”.

-->

Estetik burun ameliyatı

Burun estetiği zor bir ameliyat. Burun zor bir organ, hem en ortada gözüküyor hem de nefes almak gibi hiç durmayan bir görevi var. Yani hem estetik olarak hem de işlevsel olarak çok ortada, çok önemli. Bu ameliyatı zor yapan şeyler de bunlar. Ayrıca burun kendi yapısı itibariylede karmakarışık. Ortası boş, üstelik sağı solu ayrı ayrı tünellerden oluşuyor, hem kemikler, hem kıkırdaklar iç içe geçmiş, üzeri cilt içi mukoza denilen apayrı yapıda bir “deri” ile kaplı.
Plastik cerrahi eğitimi alırken genellikle en son ve en zor anlaşılan ameliyat bu oluyor. Tecrübe bu ameliyatta gerçekten çok önemli, ama daha önemli olan doğru yaklaşım. Ameliyatı anlamak, çok okumak, çok görmüş olmak, hatta kongreleri çok yakın takip etmek te ayrı ayrı önemli. Asla ben bu işi öğrendim artık böyle yaparım olur diyemeyeceğiniz bir ameliyat. Her sene yenilikler geliyor, yeni yaklaşımlar yayınlanıyor. Hep en uç çizgide olup biteni bilmeniz gerekli.Ben bu sitede genel bilgiler vermeye çalıştım. Ameliyat ile ilgili daha temel bilgileri belki biraz daha sıkıcı bulabileceğiniz “referans” sitemde www.teomandogan.com da anlattım. Burada daha özet, daha az sıkıcı anlatmaya çalıştım.Sormak istediklerinizi bana yazın, bende cevaplayayım çok isterim. Ben çok yoğun isem de mutlaka ekibimden bir cevap size ulaşacaktır.

-->
Mini-Rinoplasti
Eğer burnunuzdaki sorun sadece burnunuzun ucunda ise sizin için daha küçük bir ameliyat yeterli olabilir. Bu benim çok sevdiğim bir teknik. İşlem bazen o kadar kısa sürüyor ki 10 dakinın altında biten ameliyatlar olabiliyor. Öncelikle sizin bu ameliyata uygun olup olmadığınızı belirlemek lazım. Aynaya yandan bakmaya çalışın, eğer burun üzerindeki kemer sizi çok rahatsız etmiyorsa, hatta burun ucunuzu biraz havaya kaldırdığınızda bu kemer yok oluyorsa size bu ameliyatı öneririm.
Tekniğin en büyük avantajı çok kısa sürmesi ve neredeyse hiç morluk ve şişlik yapmaması. Burun üzerine alçı hatta flaster koymaya bile gerek olmuyor. Tamponun zaten böyle bir işlemde yeri yok. Normal hayatınıza ertesi gün dönebiliyorsunuz.
Yapılan işlem burun ucunu yukarı kaldırmak ve biraz güçlendirmek. Benim kanaatimce yapılan burun ameliyatlarının %20 si sadece bu tür bir işlem ile yeterince sonuç verecek özellikte. Buru kemikleri ile oynamaya gerek yok, sadece burun ucunu kaldırmak burun harmonisini oluşturuyor ve bir taşla bir çok kuş vurmuş oluyorsunuz. Güçlenen ve kendini taşımaya başlayan burun ucu arkasındaki kemerin de önüne geçip onuda normal seviyeye getiriyor.

-->
Ameliyattan sonra
Ameliyattan sonra sizi en çok etkileyecek şeylerden birisi burun tamponları olacaktır. Tamponlar burun içine konulan “tıkaçlar”. Kulağa kötü geldikleri kadar kötü olmasalarda pek hoş bir şey olmadıkları da kesin. Bir kaç değişik tipleri var. En sık karşılaşacağınız uzun bir şerit halide burnunuzun içerisine tıkılmış şekli. Bu çok eski bir tampon şekli de olsa çok ucuz olduğu için hala kullanılıyor. bunun alternatifi daha modern, çıkarılırken çok daha az ağrı veren 4-5 cm uzunluğunda olan süngerimsi tamponlar. Ben çok büyük oranda tampon kullanmaktan yıllar önce vazgeçtim. Sadece burun içerisinde ciddi bir eğrilik tedavi etmiş isem tampon kullanıyorum. Sadece estetik amaçla yapılmış bir burun ameliyatında tamponun yeri bence yok.
Tamponunuz varsa bu ertesi gün yada ikinci gün alınacaktır. Eğer söylediğim yeni tip tamponlardan ise çıkarılması k0laydır ama eski tip hastaların tabiri ile “çek çek bitmeyen” tamponların çıkarılmasının pek hoş olmadığını biliyorum. Bu tip tamponları prensip olarak kullanmıyorum, işi zorlaştırmaktan başka hiç bir faydaları zaten yok.Burnunuzun üzerinde de bir alçı olacak. Bu kesin. Bunun da tipleri var, en kolay olanları hazır plastik burun alçıları. Ben bunları kullanıyorum, en iyi tarafları da ameliyattan hemen sonra yıkanmanıza izin vermeleri. Hasta yakınları genellikle yıkanma fikrini dehşet verici bularak engel olmaya çalışırlar ama ameliyattan hemen sonra yıkanmanızın hiç bir sakıncası yok. İyi alçılar suya dayanıklılar. Saçlarınızın ameliyattan sonra “kazık” gibi olacağını düşünürseniz yıkanmak hiç olmadığı kadar rahatlatıcı olacaktır.
İlk gecenizi hastanede geçirebilirsiniz ama bu genellikle şart olmuyor. Dilerseniz eve de çıkabilirsiniz. Ben bu ameliyatı olmuş olsaydım açıkçası hastaneden çıkmak istemezdim ama gitmenizde bir sakınca olmadığını söyleyebilirim.
Ertesi gün sabah gözlerinizin mosmor olduğunu göreceksiniz. Çok dert etmeyin, bu çok hızlı geçen bir morluktur. Kadınlar bu konuda çok şanslılar, makyaj yaparak morlukları kapatabiliyorlar.
Başınız dik yatmanız çok önemli. Eğer düz yatarsanız morluk ve şişlikleriniz kat kat fazla olur. İlk 2-3 gün buz uygulamanızda iyi bir fikir olacaktır. Buz uygulamasınız burnunuza değil gözlerinize yapın. Burnunuz zaten alçının içinde, ama moraran ve şişen yer gözleriniz. Buz uygulamasını buzları torbalara doldurup yada eczaneden göz jelleri alıp yapabilirsiniz ama size çok pratik bir önerim olacak: koca bir paket bezelye ya da mısır alın, bunları her seferinde birer avuç buzdolabı poşetlerine koyun ve bunları kullanın. Buz dondurmak, akan suları temizlemek yada ısınan jelleri dondurmaya çalışmak dertlerinden kurtulursunuz. Bu donmuş gıdaların soğukluğu da buzdan daha az rahatsız edici oluyor.
Ameliyatın ikinci gini ben hastalarımı serbest bırakıyorum, işinize, okulunuza yada sinemaya gidebilirsiniz. Kendinizi çok yormamanız iyi olacaktır ama eve kapanmanıza gerek yok.
Beşinci günde alçınız alınacak, bu heyecanlı bir gün. Burnunuzu ilk defa göreceksiniz ama size bu göreceğiniz burun ile gerçek ameliyat sonrası burnunuzun pek te alakalı olmadığını söyleyebilirim. Bu dönemde burun o kadar şiş oluyor ki bir şey anlamak neredeyse imkansız. Ancak ikinci haftadan sonra bir fikir sahibi olabileceksiniz. Biraz sabır.
Bundan sonraki dönemde artık normal hayatınıza dönebileceksiniz. Denize girmek te dahil her şey serbest. Spora 2.haftada başlayabilirsiniz. Boks yapmayacağınıza eminim ama basketbol gibi darbe alabileceğiniz sporları da 3. aya kadar yapmayın. İlk dönemlerde burnunuz hassas olacak ve bir darbeden etkilenebilir.

-->
Burun tıkanıklığı ve estetik ameliyat
Haklı olarak hangisi ne zaman yapılmalı, önce hangisi gibi bir soru sorabilirsiniz. Bu iki ameliyat yani burun tıkanıklığı ve estetik burun ameliyatı birbirinin içinde ameliyatlar ve mutlaka beraber yapılmalılar. Eğri bir burun estetik olarak sorunludur ama nefes alırkende sorun yaşar.
Eğriliğe sebep olan anatomik yapılar düzeltilirken hem estetik hem de nefes yollarını açan bir iş yapılmış olur. Bunları ayrı ayrı yaptırırsanız muhtemelen burnunuz açılır rahat nefes alırsınız ama estetik ameliyatınızı yapacak cerrah ameliyatta çok zorlanır.
Dolayısı ile ameliyatınızı tek bir kişi yapmalı. Her adımda hem estetik hemde işlevsel sorunları beraber görüp çözebilmeli.

-->
İkinci kez ameliyat olmanız gerekirse
Eğer bir problem varsa ve tekrar ameliyat olacaksanız gerekiyorsa bilmeniz gereken çok önemli bir şey var. Bu ameliyatta dünya standartlarında ikinci kez ameliyat olmanız son derece normal kabul edilir. Burun ameliyatlarında en iyi ellerde bile %10 civarında tekrar bir ameliyathaneye girme riskiniz var. Bunu baştan bilin. Ama bu düzletme ameliyatının basit bir rötuş olması gerekiyor. Eğer burnunuz hiç beklemediğiniz bir şekle girdi ise, özellikle de aşırı küçüldüğünü düşünüyorsanız bence ikinci ameliyatınızı başka bir yerde yaptırmayı da düşünün. Bu ameliyatta ortaya çıkabilecek ve kolayca düzeltilebilecek bazı sorunlar olabilir ama her sorun kabul edilebilir olmayabilir.
En sık karşılaşılan olası problem bir yerde elinize bir çıkıntı gelmesi olur. Bunu törpülemek gereklidir ve bu 5 dakika sürer. Ertesi gün de işinize dönebilirsiniz.

4 Kasım 2007 Pazar

YÜZ FELCİ

YÜZ FELCİ
Yüz Felci Ne Demektir: Yüz hareketlerini (dudak, yanak, kaş,göz çevresi) yapmamızı yüz siniri (fasial sinir) aracılığı ile sağlarız. Beyinden gelen hareket emirlerini yüz siniri, yüz kaslarına ileterek istediğimiz hareketleri yapmamızı sağlar. Eğer beyindeki veya yüz sinirindeki bazı hastalıklar bu iletiyi engellerse yüz felci oluşur ve yüz hareketleri kısmen ya da tamamen ortadan kaybolur. Yüz felci tıbbi olarak fasial paralizi olarak ismlendirilir.
Yüz Siniri Nerededir : Beyin ile beyin sapı arasında yüz sinirini oluşturacak lifler karışık bir şekilde gelir. Bu bölüm daha çok Nöroloji ile ilgilidir. Beyin sapından sonra yüz siniri kıvrımlı biryol izler. İç kulak yolundan geçerek, orta kulağında çevresini dolaşır ve kulak arkasından doğru birkaç dal halinde yüz kaslarına ulaşır. Yüz kaslarına ulaşmadan önce kulak önündeki tükrük bezinin içinden geçer. İç kulak yolundan geçerken işitme siniri ile birlikte bulunur. Yolu boyunca bazı dallar verir ve bu dallar çeşitli görevler yaparlar. Gözyaşı bezinin salgısını, çene altındaki tükrük bezlerinin salgısını ve dilin tat hücrelerinin görev yapmasını da yüz sinirinin dalları sağlar.
Yüz Felcinin Nedenleri Nelerdir : Yüz felci beyinle beyin sapı arasındaki veya beyin sapından yüz kaslarına kadar olan bölümdeki birçok hastalığa bağlı olarak gelişebilir. Beyin-beyin sapı arasındaki yüz felci nedenleri genellikle beyin kanamasına bağlıdır ve nöroloji bölümünde incelenirler. Bu nedenlerle oluşan yüz felcine merkezi yüz felci denir. Beyin sapından sonraki yüz siniri hastalıklarında oluşan yüz felcine ise periferik yüz felc i denir. Periferik yüz felci yapabilecek bir çok sebep vardır: - Bell Paralizisi: En sık görülen yüz felci nedenidir. Nedeni aslında kesin değildir. Yüz sinirinin iç kulak çevresindeki bir bölümünde iltihap oluştuğu düşünülmektedir. Soğuk ve rüzgara maruz kalmanın etkili olduğu bilinmektedir.Sinirin fonksiyonunun kaybolması dışında bir bulgu yoktur. Başka nörolojik bulgu olmamasıyla teşhis konur. Genellikle tam olarak iyileşir. -Ramsay-Hunt Sendromu : Virüslerin neden olduğu bir hastalıktır. Bell paralizisindeki bulgulara ilave olarak ağrı ve dış kulak yolunda bazı lezyonlar vardır. Tam iyileşme oranı Bell paralizisine göre biraz daha azdır. - Orta Kulak İltihapları : Çocuklarda akut orta kulak iltihabı büyüklerde de kronik orta kulak iltihabı çevresindeki kemiği eriterek ya da mevcut açıklıklardan ulaşarak yüz sinirine ulaşabilir ve yüz felci yapabilir. -Sistemik Hastalıklar: Şeker hastalığı, hipertansiyon, nörit(sinir iltihabı), vitamin eksikliği gibi vücudun diğer bölgalerinide ilgilendiren hastalıklar. - Tümöral Hastalıklar : Yüz sinirinin kendisinde veya yolu boyunca geçtiği bölgelerdeki tümörler de yüz felci yapabilirler. Bu sinirler iyi ya da kötü huylu olabilirler. Yüz siniri, kaslara gitmeden önce kulak önündeki tükrük bezinin içinden de geçtiği için, bu tükrük bezi tümörleri de yüz felci yapabilir. - Travmalar: Kulak çevresine veya yüze gelen travmalar (darbeler) yüz sinirini hasara uğratarak yüz felci yapabilirler. - Ameliyatlar : Kafa içinde, kulakta veya tükrük bezinde başka sebeplerle yapılan ameliyatlar sırasında yüz siniri yaralanabilir.
Ne Gibi Belirtiler Olur : Yüz sinirinin çalışmamasının en belirgin bulgusu yüz hareketlerinin azlması veya kaybolmasıdır. Kaş kaldırma, göz kapama, diş gösterme, gülme, yanak şişirme gibi hareketler bozulur. Bunun dışında gözyaşı azalması, tükrük salgısının azalması, tat duyusunun bozulması, gürültüye duyarlılık artışı gibi bulgularda bulunabilir. Yüz felcini yapan asıl sebebe göre ilave bulgular görülebilir.
Muayenede Ne Görülür : Muayenede ilk göze çarpan hastanın yüz hareketlerini yapamamasıdır. En sık yüz felci nedeni olan Bell paralizisinde başka bulgu yoktur. Ancak diğer sebeplerde ilave bulgular olabilir. Bunlar arasında dış kulak yolunda lezyonlar, orta kulak iltihabı bulguları, diğer nörolojik bulgular sayılabilir. Orta kulak iltihabı veya bir orta kulak tümörü yoksa kulak muayenesi normal görülür.
Ne Gibi Tetkikler Yapılır: En sık görülen Bell paralizisi için muayenede başka bir hastalıktan şüphelenilmiyorsa genellikle bir tetkik yapılmaz. Ancak tedavide verilen ilaçların yan etkisi olarak tansiyon ve şeker yükselmesi olabildiği için tansiyon ve açlık kan şekeri ölçümleri yapılabilir.
Genel olarak yapılabilecek tetkikler şunlardır:
-Açlık kan şekeri, tansiyon, kolesterol ölçümleri
-Kafa içinde veya tükrük bezi tümörlerinden şüpheleniliyorsa bilgisayarlı tomografi veya manyetik resonans
-İşitme testleri
-Gözyaşı miktarının test edilmesi (schirmer testi)
-EMG -Elektrofizyolojik testler adı verilen ve sinir ileti hızını yada sinirin hastalanma yüzdesini göstermeye yarayan testler (Bu testler özellikle tedavi için ameliyat düşünülüyorsa uygulanır).
Teşhis Nasıl Konur : Yüz Felci teşhisi hastanın yüz hareketlerinin bozulduğunun görülmesi ile konur. Ancak önemli olan asıl sebebin ne olduğudur. Bunu araştırmak için şüphelenilen duruma uygun tetkikler yapılır ve bir hastalık bulunursa onun tedavisi yapılır. Eğer ilk muayene sırasında yüz felci dışında bir bulgu bulunmadıysa kan şekeri ve tansiyon ölçümleri yapılır ve Bell paralizisi olduğu düşünülerek tedaviye başlanır. İlaç tedavisi ile geçmeyen veye tekrar eden durumlarda özellikle bilgisayarlı tomografi veya manyetik resonans gibi tetkikler başta olmak üzere araştırmalar yapılabilir.
Nasıl Tedavi Edilir: Yüz felcinin tedaviside yine sebebe göre yapılır. Bell paralizisinde tedavi ilaç tedavisidir. Hastanın diğer hastalıkları izin verirse (tansiyon, şeker yüksekliği veya mide problemleri) kortikosteroidler ve B vitamini ilaçlar verilir. Buna ilave olarak mide için ilaçlar, göz kurumalarını önlemek için yapay gözyaşı veya antibiyotikli kremler verilir. Hastanın dikkat etmesi gereken durumlar olarak yüz kasları üzerine masaj yapılması, sıcak uygulamaları, yüz kaslarını hareket ettirmek için sakız çiğnenmesi sayılabilir. Ramsay-Hunt sendromunda ilave olarak virüslere karşı da ilaç verilir. Eğer yüz felcinin başka bir sebebi bulunursa bu hastalık ilaç ya da ameliyatla tedavi edilir. Bu tedaviler o hastalıkla ilgili bölümlerde anlatılmıştır. Örneğin iç kulak tümörleri veya kronik orta kulak iltihaplarına bağlı yüz felçleri ameliyat gerketiren hastalıklarken, akut orta kulak iltihabına bağlı yüz felci kulak zarını çizmek ve antibiyotik ile tedavi edilir.
Ameliyat Gerekli midir? : Yüz felcinin bazı sebepleri ameliyat gerektirir. Yukarıda da bahsedildiği gibi tümör (kafa içinde veya tükrük bezlerinde), kronik orta kulak iltihapları ameliyat gerektirir. Ancak genellikle ilaçla tedavi edilen Bell paralizisi gibi hastalıklarda bazen ameliyat gerektirir. Ne zaman ameliyat gerektiği kesinlik kazanmış bir konu değildir. Buna karar verirken ilaca ne derece yanıt alındığı, yüz felcinin derecesi, elektrofizyolojik testlerin sonuçları ve başlangıçtan beri geçen zaman dikkate alınarak karar verilir. Bu karar doktorunuz tarafından uygun şekilde alınacaktır.
Ne Gibi Ameliyatlar Yapılmaktadır : Yüz felci sebebine göre değişik ameliyatlar yapılmaktadır. İç kulak tümörlerinde kafa kemiklerini açarak ya da kulak arkasından girerek tümör çıkartılmaya çalışılır. Bazı iç kulak tümörlerinde henüz yüz felci gelişmemişse de ameliyat sonrası oluşabilir. Yüz sinirinden kaynaklanan bir tümör varsa tümörle beraber sinirin bir kısmıda çıkarılır. Geride kalan sinir kısmı onarılmaya çalışılır ancak bunu için bazen başka sinirleri yüz sinirleriyle birleştirmek gerekebilir. Kronik orta kulak iltihaplarına bağlı yüz felcinde orta kulaktaki iltihap temizlenir ve yüz sinirini saran kılıf açılarak iltihabın temizlenmesi sağlanır. Tükrük bezi tümörlerine bağlı yüz felcinde tükrük bezi ile beraber yine sinirin tümörle tutulan kısmıda çıkarılır. Bell paralizisi veya Ramsay-Hunt sendromundaki yüz felcinde ilaç tedavisinin sonucuna göre eğer ameliyat gerekirse genellikle yapılan işlem kulak arkasından girilerek sinire ulaşmak ve etrafındaki kılıfı açmaktır. Yüz sinirinin ilaçla ya da ameliyatla tedavi edilemeyeceği görüldüğünde bazı yardımcı ameliyatlar yapılır. Bunlar arasında başka sinirlerle hareket eden kasların yüze transferi, başka sinirlerin yüz sinirine birleştirilmesi, göz kapaklarına altın ağırlık yerleştirilmesiile gözlerin kapanmasının sağlanması gibi ameliyatlar yapılabilir.
Fizik Tedavi Gerekli midir? : Yüz kaslarına fizik tedavi yöntemlerinin uygulanması yüz sinirine yeniden fonksiyon kazandıran yöntemler değildir. Ancak özellikle uzun süren yüz felçlerinde yüz kasları hareketsizlikten güçsüzleşirler ve daha sonra yüz siniri çalışsa bile yüzde asimetri ve güç kaybı olabilir. Bu nedenle hastanın kendi kendine uygulayabileceği masaj ve sakız çiğneme dışında fizik tedavi uygulanması önerilmektedir.

SİNÜZİT

SİNÜZİT
Sinüzit Ne Demektir: Burun çevresindeki sinüs adı verilen boşlukların iltihaplanmasına sinüzit adı verilir. Sinüsler burnun her iki yanında ve 4 ayrı isimde bulunurlar. Burnun hemen yan taraflarında bulunan ve sinüslerin en büyüğü olan sinüs maksiller sinüs' tür. Bunun dışında burnun üst tarafında, alın kemiği içide bulunan sinüse frontal sinüs, burnun arka ve üst tarafında bulunan ve orta hatta tek olan sinüse sfenoid sinüs denir. Ayrıca burnun yan ve üst taraflarında bir çok küçük boşluktan ibaret bölümlere de etmoid sinüs denir. Bütün bu sinüsler bir delik aracılığı ile burun içine açılırlar. Buruna açılan bu delikler sinüslerin havalanmasını da sağlarlar.
Sinüsler Ne İşe Yarar: Aslında bu sinüslerin fonksiyonları tam olarak aydınlatılmış değildir. Ancak sesin resonansının sağlanması, solunum havasının nemlendirilmesi ve ısıtılması ile zararlı partiküllerin tutulması gibi görevleri vardır. Ayrıca baş ağırlığının azaltılması işine de yararlar. Bütün sinüslerin içini döşeyen mukoza hergün belli oranda salgı yaparlar. Bu salgılar burun içine dökülerek oradan da boğaz ve mideye giderler.
Sinüsler Herkeste Var mıdır : Her erişkinde sinüs mutlaka vardır. Ancak sinüslerin gelişimi zaman alır. Doğumda sadece maksiller ve etmoid sinüsler mevcuttur. Onlarda filmlerde bile görülemeyecek kadar küçüktürler. Maksiller sinüs 3 yaşında anlamlı büyüklüğe gelir ve ancak puberte çağında erişkindeki boyutuna ulaşır. Frontal sinüs doğumda yoktur. 6 yaşında filmlerde görülebilecek boyuta gelir. Yine puberte çağında erişkin boyutuna ulaşır. Etmoid sinüsler doğumda var olmasına rağmen giderek büyür ve 12 yaş civarında erişkindeki boyutuna ulaşır. Sfenoid sinüs doğumda yoktur. 5 yaşından itibaren gelişimi hızlanır ve puberte çağında erişkin boyutuna ulaşır. Sinüslerin büyüklüğü kişiye göre değişir. Frontal sinüsün hiç olmaması seyrek görülen bir durum değildir.
Sinüsler Nasıl İltihaplanır: Burun ve sinüsler; bakteri ve virüslerin sık sık yerleşip iltihap yaptığı bölgelerdir. Bu bölgelerde her zaman iltihaba yol açacak bakteri ve virüs bulunur ancak normal çalışan bir sinüste iltihap her zaman olmaz. Eğer sinüsün normal çalışmasına engel olacak bir durum varsa kolaylıkla sinüs iltihabı (sinüzit) gelişir. Bakteri ve virüs dışında nadiren de olsa mantarlar da iltihap yaparlar. Sinüzit en çok nezle, grip gibi üst solunum yolu infeksiyonları sonrası gelişir. Bu tür infeksiyonlarda sinüslerin burun içine açılan delikleri ödem nedeniyle kapanır ve sinüs salgıları burun içine boşalamaz. Ayrıca sinüslerin havalanması da bozulur. Bu durumda sinüs içerisinde kolayca iltihap gelişir. Bunun dışında sinüs ağızlarını tıkayan alerji, burunda kemik eğriliği, et büyümesi, yabancı cisim, geniz eti gibi durumlar da sinüzit gelişmesini kolaylaştırır. Vücut direnci başka sebeplerle düşük olan kişiler daha kolay sinüzit geçirirler.
Kaç Tür Sinüzit Vardır: Sinüzit genel olarak akut ve kronik (müzmin) olarak ikiye ayrılır. Akut sinüzit yeni oluşan sinüzit anlamına gelir. Uygun tedavi edildiğinde tamamen iyileşir. Ancak kronik sinüzit sinüslerde sürekli bir iltihap anlamına gelir ve tedavisi de zordur. Birçok kez ameliyat gerektirir.
Sinüzitin Belirtileri Nelerdir: Akut ve kronik sinüzitin belirtileri biribirinden farklıdır. Akut sinüzitte şikayetler daha şiddetlidir. Hastayı en çok rahatsız eden şikayetlerden biri ağrıdır. Bu hangi sinüsün iltihaplandığına göre baş ağrısı, yüz ağrısı, göz çevresinde ağrı şeklinde olur. Genellikle öne doğru eğilmekle artar. Ayrıca burun tıkanıklığı, burun akıntısı, koku duyusunda azalma, geniz akıntısı, ateş, çene ve dişlerde ağrı, ağız kokusu, burun kanaması, göz kapakları ve yüzde şişme gibi belirtiler olur. Öksürük hem akut hem de kronik sinüzitin belirtisidir. Kronik sinüzitte şikayetler daha uzun süreli olmasına rağmen daha hafiftir. Ağrı daha seyrek hatta bazen yoktur. Hastayı en çok geniz akıntısı ve buna bağlı boğaz ağrısı ve öksürük rahatsız eder. Bunun dışında yine burun tıkanıklığı, yüzde dolgunluk hissi ve ağız kokusu olur. Kronik sinüziti olan hastalar bazen akut dönemler yaşayabilirler.
Muayenede Ne Görülür: Sinüzitli bir hastanın muayenesinde en çok görülen bulgu, burun içinde iltihaplı akıntı, ödem, boğaza doğru akıntı ve yüzde hassasiyettir. Bu gibi bulguların görüldüğü ve sinüzitten şüphelenilen hastalara uygun tetkikler yapılır. Ancak hastanın muayenesinde çok belirgin bir bulgu olmadan da sinüzit olabileceği akılda tutulmalıdır.
Teşhis Nasıl Konur: Hastanın şikayetleri ve muayene bulgularına göre sinüzit düşünülse bile kesin teşhis radyolojik olarak yani çekilen filmlerle konur. Bunun için en çok çekilen film Waters filmi denilen ve daha çok maksiller sinüsü inceleyen bir filmdir. Diğer sinüsler içinde değişik açıdan çekilen filmler vardır. Ancak bu çekilen normal filmler pratikte faydalı olmasına rağmen yanılma payları az değildir. Bu amaçla özellikle tedaviye cevap vermeyen veya ameliyat düşünülen hastalarda mutlaka bilgisayarlı tomografi çekilmelidir. Bilgisayarlı tomografi burun içi ve sinüsler hakkında bize çok faydalı bilgiler vermektedir.
Sinüzitin Ne Gibi Tehlikeleri Vardır: Sinüzit uygun antibiyotik ve yardımcı ilaçlarla veya gerektiğinde ameliyatla tedavi edildiğinde ciddi problemlere yol açmayan bir hastalıktır. Ancak iltihabın yayılmasına bağlı bazı komplikasyonlar gelişebilir. Bunlardan en önemlileri iltihabın göz çukuru içine yayılması ve körlüğe kadar gidebilen hastalıklar, beyin zarına veya beyin içine yayılarak abse oluşması, iltihabın sinüs içinde abseleşmesi ve kemik iltihabı sayılabilir. Bu tür durumlar oluştuğunda tedavi daha ciddi yapılmalıdır ve ilaç tedavisiyle birlikte ameliyat gerektirir
Nasıl Korunabilirim: Hastaların sinüzit olmamak veya olunursa kolay tedavi edilebilmek için dikkat edebilecekleri birkaç şey vardır. Bunun için soğukta kalmamak, saçların ıslak kalmaması, yaşadıkları ortamın nemi ve ısısının uygun olması, sigaranın dumanında dahi kalınmaması,alerjiye yol açabilecek toz, duman veya diğer irritan maddelerden uzak kalınması gibi önlemler alınabilir.
Nasıl Tedavi Edilir: Sinüzit tedavisinde amaç bakterilerin yok edilmesi ve sinüslerin buruna açılan deliklerinin açılmasını sağlamaktır. Bu delikler açılmazsa sinüs iltihapları yok edilemez. Bakterilerin yok edilmesi antibiyotiklerle olur. En çok sinüzite sebep olan bakteriler hesaba katılarak antibiyotik seçilir. Antibiyotik seçimi için kültür ve antibiyogram yapılması çok seyrek başvurulan bir yöntemdir. Antibiyotik tedavisi en az 10 gün hatta bazen 15-20 gün sürmelidir. Bunun dışında sinüs deliklerinin açılması için dekonjestan amaçlı kullanılan tablet ya da spreyler, ağrı kesiciler ve sinüzite yardımcı olan alerji gibi durumlar varsa bunlara uygun ilaçlar verilir. Dekonjestan spreyler 5 günden fazla kullanılmamalıdır. İlaçlara cevap alınmayan durumlarda sinüziti kolaylaştıran başka faktörlerin varlığı araştırılır ve uygun şekilde tedavi edilir. Ancak bazen ameliyat gerekebilir. Kronik sinüzitlerde de yine önce ilaç tedavisi uygulanabilir. Ancak sık sık alerji ya da kemik veya et gibi bir anatomik problem olduğu için ameliyatla tedavi gerekli olmaktadır.
Hangi Durumlarda Ameliyat Gerekli Olur: Akut sinüzitler genellikle ilaç tedavisine yanıt verdikleri için ameliyata nadiren ihtiyaç duyulur. Ancak kronik sinüzitlerde, burunda et veya kemik eğriliği ( deviasyon ) bulunması gibi durumlarda ya da komplikasyon gelişen vakalarda sinüzit ameliyatı gerekir.
Ameliyat Nasıl Yapılır: Sinüzit için yapılan ameliyatlar son yıllarda çok ilerlemiştir. Bu ilerlemenin en önemli sebebi endoskop denilen ve burun içine sokulan bir kamera aracılığı ile monitörden ameliyat yapmaya imkan veren cihazların kullanılmaya başlanmasıdır. Endoskopik yöntemle (görüntülü muayene ve ameliyat) hem burun içi gibi dar ve karanlık bir yerde çalışmak kolaylaşmaktadır hem de sinüzite yol açan asıl faktör düzeltilip diğer sağlam bölgelere dokunulmamaktadır. Bu ameliyat hem lokal hem de genel anestezi ile yapılabilir. Ameliyatta en önemli amaç, sinüz ağızlarının açılmasını sağlamak ve sinüslerin içini temizlemektir. Genellikle sadece burun içinden girmek yeterlidir. Bazen maksiller sinüse girmek için dudak altından çalışmak gerekebilir. Bu yöntemle burun içindeki et, kemik eğriliği gibi diğer hastalıklar da tedavi edilebilmektedir. Ameliyattan sonra hekimin tercihine göre burun içine tampon konabilir.
Ameliyatın Ne Gibi Komplikasyonları Vardır : Anestezi komplikasyonları dışında endoskopik ameliyatta en sık görülen problem kanamadır. Bu bazen cerrahın çalışmasını engelleyecek kadar şiddetli olur ve ameliyatta asıl amaç kanamayı durdurmak haline gelir. Bunun dışında burun ve sinüslerin çevresinde önemli organlar bulunduğu için ciddi komplikasyonlar gelişebilir. Bunlar arasında göz çukuru içine girilerek göz küresi ve sinirinin zedelenmesi, beyin zarının delinerek beyin sıvısının burun içine akması, beyine giden büyük damarların yaralanması, beyin absesi gibi ciddi problemlerin yanı sıra bazı küçük ve daha sonra tedavi edilebilen komplikasyonlar da vardır.
Ameliyattan Sonra Nelere Dikkat Etmeliyim : Endoskopik yöntemle yapılan ameliyattan sonra en önemli konu pansumanların uygun yapılmasıdır. Sinüzit ameliyatında pansuman burun içinin uygun şekilde temizlenmesi anlamına gelir. Bunun için başlangıçta birkaç günde bir daha sonra daha seyrek olarak doktorunuza gitmeniz gerekecektir. Kaç günde bir temizlenmesi gerektiği ameliyatın seyrine ve doktorun tercihine göre değişir. Doktorunuz her pansumandan sonra bir sonraki görüşme zamanını söyleyecektir. Hasta kendisi burun içini serum fizyolojikle yıkayarak yapışma ve birikintileri önlemeye çalışabilir.
Ameliyattan Sonra Sinüzitim Tekrarlar mı : Endoskopik yöntemle ameliyat yapılmaya başlandıktan sonra sinüzitin tekrarlama oranı son derece düşmüştür. Ancak yine de özellikle alerjinin rol oynadığı sinüzitlerde tekrar problem oluşması görülebilir. Alerji toplumumuzda sanıldığından çok daha sık görülmektedir.

REFLÜ HASTALIĞI

REFLÜ HASTALIĞI
Reflü Ne Demektir : Mide asidinin, anormal bir şekilde yukarı doğru çıkarak yemek borusuna ve boğaza gelmesidir. Normalde mide ile yemek borusu arasında bulunan kaslar asit salgısının yukarı kaçmasına izin vermez. Ancak bazı hastalıklarda bu kaçış olabilir. Eğer bu asit kaçağı yemek borusuna kadar geliyorsa gastroösefagial reflü (GÖR), boğaza kadar geliyorsa laringofaringeal reflü (LFR) adı verilir. Reflü çok sık görülen bir durumdur. Bu bazen hastaların çok üzerinde durmaması bazende doktorların bu hastalığı ön planda düşünmemesi nedeniyledir.
Reflü Neden Olur : Reflü oluşmasını kolaylaştıran bazı faktörler vardır. Bunlar şu şekilde sayılabilir:
-Mide ile yemek borusu arasındaki, kasların yaptığı kapağın gevşemesi -Mide fıtığı -Şişmanlık -Mideden fazla asit salgılanması -Mideden yiyeceklerin barsaklara geçişinin yavaşlaması -Sigara ve alkol kullanımı -Fazla yağlı yiyeceklerin yenmesi -Mideye bir seferde aşırı besin gönderilmesi -Sırt üstü yatmak
Ne Gibi Şikayetler Yapar: Reflü olan hastalarda bazen hiç bir şikayet olmaz. Ancak reflünün şiddetine göre hastayı çok fazla rahatsız edebilir. Eğer sadece yemek borusuna kaçış varsa, göğüste yanma, sindirim bozukluğu, hıçkırık ve bazen yalancı kalp ağrısı gibi şikayetler yapar. Eğer asit salgısı boğaza kadar yükseliyorsa boğazda gıcık hissi, yabancı cisim hissi, kronik öksürük, ses kısıklığı gibi şikayetler yapar. Gıcık hissinden dolayı hastalarda sürekli boğazı temizleme refleksi oluşabilir. Boğazla ilgili şikayetler olduğu zaman mutlaka yemek borusu ve mide ile şikayetlerinde beraber olması şart değildir. Reflü sadece KBB ile ilgili şikayetlerle kendini gösterebilir. Çünkü yutak ve gırtlak asit salgısına yemek borusundan daha hassastır.
Muayenede Ne Görülür: Laringofaringeal reflüsü olan hastaların muayenesinde çok tipik bulgular görülmez. En dikkat çeken bulgu ses tellerinin arka kısmında kızarıklık ve tahriştir. Bunun dışında başka bulgu görülemeyebilir.
Nasıl Teşhis Konur: Reflü hastalığının teşhisinde en önemli faktör hastanın bize anlattıklarıdır. Hastanın şikayetlerine göre reflü olabileceği düşünülür. Muayenede ses tellerinde özellikle arka tarafta kızarıklık ve tahriş olması reflü teşhisini kuvvetlendirir. Reflüyü ispatlamak için bazı testler yapılabilir:
-Yemek Borusunda 24 Saatlik Asit (pH) Tayini: Burundan sokulan bir tüple yemek borusundaki asit tayini yapılır. -Endoskopik Muayene: Ağızdan girilerek yemek borusu ve mide muayenesi yapılarak fazla asitin verdiği zararlar araştırılır -İlaçlı Film Çekilmesi: Hastaya ilaç yutturularak film çekilir ve yemek borusu ya da midedeki yapısal anormallikler (mide fıtığı gibi) tesbit edilir. Teşhis için genellikle hastanın şikayetleri ve muayene ile yetinilir. Laboratuar tetkiklerine her zaman başvurulmaz
Nasıl Tedavi Edilir: Reflü tedavisinde 3 seçenek vardır: Hastanın dikkat etmesi gerekenler, ilaç tedavisi ve ameliyat. Reflü hastalığı olan hastaların dikkat etmesi gerekenler şunlardır:
-Sırt üstü yatmamak veya baş normalden daha yukarıda olacak şekilde yatmak
-Mideyi çok dolduracak kadar yememek
-Yatmadan önceki 3 saat içerisinda çay, kahve,alkol, kolalı içecekler ve çikolata gibi besinleri almamak
-Sigarayı bırakmak
-Yemek yiyip hemen yatmamak
-Fazla kiloları vermek
-Mide asidini arttıran ilaçları almamak (özellikle aspirin ve bazı ağrı kesici ilaçlar)
-Dar pantolon veya etek giymemek
-Boğazda gıcık hissedildiğinde sürekli temizlemeye çalışmamak, su içerek veya yutkunarak gidermeye çalışmak
Reflü hastalığında asit salgısını azaltan veya asitin zarar vermesini önleyecek ilaçlar kullanılır. En çok kullanılan ilaçlar asit pompası inhibitörü adı verilen ilaçlardır. Bu ilaçlar en az 6 hafta hatta bazen aylarca kullanılırlar. Doktorunuz bu ilaçların dozunu ve süresini size göre ayarlayacaktır.
Reflü için bazen ameliyatlar da yapılır. Bu en çok mide fıtığı için uygulanır. Bazende ilaçlarla sonuç alınamadığı zaman mide ile yemek borusu arasındaki kası kuvvetlendirmek için ameliyat uygulanır.

ORTA KULAK İLTİHABI (OTİTİS MEDİA)

ORTA KULAK İLTİHABI (OTİTİS MEDİA)


Orta Kulak Neresidir : Kulak; Dış, Orta ve İç kulak olmak üzere 3 kısma ayrılarak incelenir.Dış kulak yolunun sonunda kulak zarı bulunur. Kulak zarı dış ve orta kulağı birbirinden ayırır. Yani orta kulak, kulak zarının daha iç tarafında bulunur ve bir boşluktan oluşur. Bu boşluğun içinde örs, çekiç ve üzengi adı verilen kemikçikler bulunur. Bu kemikçikler dış kulaktan gelen sesi iç kulağa aktarma görevi görür. Orta kulak bir kanal aracılığıyla (östaki borusu) geniz boşluğuna bağlanır. Bu kanal orta kulağın basıncını ayarlar. Kaç Tür Orta Kulak İltihabı Vardır: Orta kulak iltihabı genellikle bakterilere bağlı olarak gelişir. Bu iltihap yeni oluşmuşsa akut orta kulak iltihabı, uzun süreden beri var ve kendini kulak zarında bir delik ile gösteriyorsa kronik orta kulak iltihabı denir. Ancak bazen östaki borusunun tıkanmasına bağlı olarak ( allerji veya geniz etine bağlı) orta kulak iltihabı gelişebilir ve buna seröz orta kulak iltihabı denir.
İltihap Nasıl Oluşur: Orta kulakta bakterilerin yerleşip hastalık yapacak kadar çoğalmasıyla orta kulak iltihabı oluşur. Orta kulağa mikroplar genellikle östaki borusu aracılığı ile geniz ve boğazdan gelir. Östaki borusunun çocuklarda daha düz ve kısa olmasından dolayı orta kulak iltihabı çocuklarda daha sık görülür. Kulak zarı sağlam olduğu sürece dış kulaktan orta kulağa iltihap yapacak bakteri giremez. Bazen orta kulakta bakterilere bağlı olmayan iltihap gelişebilir. Bu durum genellikle östaki borusunun allerji veya geniz eti gibi nedenlerle tıkanıp orta kulakta basınç problemleri oluşmasına ve yapışkan sıvı toplanmasına bağlıdır. Seröz orta kulak iltihabı denilen bu durum bakterilere bağlı orta ulak iltihabından farklı belirtiler verir ve tedaviside farklıdır. Bakterilere bağlı iltihap genellikle ilaç tedavisiyle düzelirken seröz orta kulak iltihabı bazen kulak zarını çizmek ya da tüp takmak şeklinde bir ameliyat gerektirir.
Ne Gibi Belirtiler Verir : Orta kulak iltihabının en sık görülen belirtisi ağrıdır. Özellikle çocuklar ağrıyı daha fazla hissederler. Bunun dışında işitme azlığı, ateş, bebeklerde huzursuzluk, dolgunluk gibi şikayetler görülür. Eğer iltihap kulak zarını delerse kanlı ya da iltihaplı akıntı oluşur. Seröz orta kulak iltihabında ise ağrı olmaksızın işitme azlığı görülür. Kronik orta kulak iltihabında ise işitme azlığı, aralıklı veye sürekli akıntı veya kötü koku şeklinde belirtiler olur.
Muayenede Ne Görülür: Muayene bulguları orta kulak iltihabının türüne göre değişir. Bakterilere bağlı iltihapta kulak zarı oldukça kızarık, bombeleşmiş görülür. Seröz otitis media'da kulak zarındaki en önemli bulgu zarın içe doğru çökmesidir. Kızarıklık yine görülebilir. Kronik iltihaplarda ise kulak zarında delik ve varsa akıntı görülür.
Hangi Tetkikler Yapılır: Yeni oluşan bir orta kulak iltihabında teşhis muayene ile konduğu için genellikle tetkik gerekmez. Fakat seröz ve kronik orta kulak iltihaplarında işitme testleri gereklidir. Bu hem işitme kaybının derecesini belirlemeye hemde tedavi sonuçlarını değerlendirmeye yarar. Seröz iltihaplarda, orta kulak basıncını belirlemek için timpanometri denilen bir tetkikte yapılır. Kronik orta kulak iltihaplarında, özellikle tedavi için ameliyat düşünülüyorsa normal filmler ya da bilgisayarlı tomografi çektirmek gerekebilir.
Nasıl Tedavi Edilir: Akut orta kulak iltihabı genellikle antibiyotikler ve ağrı kesici ilaçlarla uygun şekilde tedavi edilir. Nadiren antibiyotiklere cevap alınamadığı durumlarda kulak zarını çizmek gerekebilir. Seröz otitis media'da da yine önce ilaç tedavisi uygulanır. Özellikle allerjiye bağlı seröz orta kulak iltihapları ilaç tedavisine iyi yanıt verir. Ancak birçok kez kulak zarını çizmek veya tüp takmak şeklinde cerrahi müdahele gerekir. Kronik orta kulak iltihaplarında nadiren ilaç tedavisi yeterli tedavisi sağlar. Kronik orta kulak iltihaplarının tedavisi genellikle ameliyattır.
Orta Kulak İltihabı Çok Sık Tekrarlıyor: Tekrarlayan orta kulak iltihabı demek için, hastanın 6 aylık bir süre içerisinde 3 veya daha fazla orta kulak iltihabı geçirmesi gerekir. Tekrarlayan orta kulak iltihabı olan çocuklarda yarık damak, burun ve sinüs alerjisi, geniz eti, sinüzit gibi hastalıklar araştırılır. Bunlardan biri bulunursa tedavi edilir. Eğer bu tür hastalıklar bulunamazsa önleyici tedavi yapılır.

Bunun için şu yöntemlere başvururlur:

1-Orta kulak iltihabı olmadan düşük dozda antibiyotik verilmesi

2-Kulak zarının çizilmesi veya kulak zarına tüp takılması

3-Geniz etinin alınması 4-Bazı aşılar
Hangi Durumlarda Ameliyat Yapılır : Seröz orta kulak iltihabında eğer hastada işitme kaybı var ve bu durum ilaç tedavisiyle düzelmiyorsa tedavi ameliyattır. Kronik orta kulak iltihabında da eğer iltihap orta kulaktaki kemikçikleri eritmeye başlamış ve çevre dokulara yayılmaya başlamışsa yine ameliyat gereklidir.
Ne Gibi Tehlikeleri Vardır: Akut orta kulak iltihapları uygun dozda ve uygun süre ile tedavi edildiklerinde genellikle bir tehlike yaratmazlar. Seröz orta kulak iltihaplarında da kulak zarında ileri derecede çökme ve orta kulak kemikçiklerinde erimeye bağlı işitme kaybı gelişebilir. Bazen ileri derecede zar çokmelerinde orta kulakta kolesteatom adı verilen ve kemiklerde erimeye neden olan bir doku gelişebilir ve iltihabın çevre dokulara yayılmasına neden olabilir. Kronik orta kulak iltihapları en çok tehlikeye yol açabilen iltihap türüdür. Kolesteatom daha çok kronik iltihaplarda oluşur. Eğer kolesteatom yoksa ve kabul edilebilir bir işitme kaybı varsa ameliyat gerekmeyebilir. Ancak özellikle kolesteatom iltihabın yayılmasına neden olarak aşağıdaki komplikasyonların oluşmasına neden olabilir:

-İç kulağa yayılım sonucu tam işitme kaybı ve baş dönmesi

-Beyine doğru yayılım sonucu beyin abseleri

-Yüz felci -Menenjit
Ameliyat Nasıl Yapılır: Seröz otitis media'da yapılan işlem ya kulak zarını çizmek veya tüp takılmasıdır. Kulak zarı çizilerek (yani delinerek) orta kulakta biriken sıvı boşaltılır. Eğer sıvı az ve yapışkan değilse tüp takmaya gerek kalmaz. Ancak sıvı yapışkanlığından dolayı boşaltılamıyorsa kulak zarında çizilen yere tüp takılır. Ventilasyon tüpü denen bu tüpler bir ağzı dış kulağa, diğer ağzı orta kulağa bakan ve orta kulağın dışarıdan hava almasını sağlayan cihazlardır. Bazen lokal anestezi ile uygulansa da özellikle çocuklarda genellikle genel anestezi gerekir. Kronik orta kulak iltihapları için yapılan ameliyatlar genellikle daha büyük ameliyatlardır. Eğer herhangi bir komplikasyon oluşmamışsa yapılan işlem orta kulaktaki iltihabı boşaltıp, kemikçiklerdeki erimelere bağlı kopmaları yok edip ( bu bazen protez koymayı gerektirir) , kulak zarındaki deliği kapatmaktır. Zardaki deliği kapatmak için genellikle kulak arkasındaki kasın zarı alınarak kullanılır. Kronik orta kulak iltihaplarında eğer komplikasyon oluşmuşsa genelde ilk ve bazen tek amaç iltihabı temizlemektir. Bunun için kulak çevresindeki kemikler daha fazla açılır ve işitmenin sağlanması ikinci plana itilir. Hatta bazen işitme feda edilir. Kronik iltihaba bağlı ameliyatlarda genelde kulak arkasından yapılan kesi ile ameliyat yapılır.
Ameliyat Olmazsam Ne Olur : Seröz orta kulak iltihaplarında ameliyat olunmazsa zardaki çökme ve sıvı birikimi artar. İşitme kaybı günlük yaşamı zorlaştıracak seviyeye gelir ve daha sonra uygulanacak ameliyatın başarı şansı düşer. Kronik orta kulak iltihaplarında ise eğer işitme kaybı az ise ve iltihap pasif durumda olup, sık sık akıntı yapmıyorsa ameliyat olmadan yaşam devam edebilir. Bu durumda hasta kulağına su kaçırmamaya ve mümkün olduğunca üst solunum yolu infeksiyonu geçirmemeye çalışmalıdır. Ancak iltihap sık sık aktif hale gelip akıntı oluyorsa, işitme kaybı ilerliyorsa, kulak kemikçiklerinde erime artıyorsa ve orta kulak iltihabına bağlı komplikasyonlar oluşmuşsa tedavi kesinlikle ameliyattır.
Ameliyatın Ne Gibi Riskleri Vardır: Her ameliyatın olduğu gibi orta kulak ameliyatlarınında riskleri ve komplikasyonları vardır. Bu ameliyatlar için sıklıkla genel anestezi kullanıldığı için anestezi riskleri mevcuttur. Bunun dışında kulak zarının çizilmesi genellikle problem yaratmamasına rağmen bazen iç kulağa zarar verilebilir. Tüp takılmasıda bazı problemler yaratabilir. Tüp takılırken kulak zarına fazla zarar verilebilir veya tüp orta kulağa kaçabilir. Tüp takıldıktan sonra ise, zarda kalıcı delik, kireçlenme, infeksiyon ve buna bağlı akıntı oluşabilir. Kronik orta kulak iltihapları için yapılan ameliyatlar daha büyük ameliyatlardır ve bunlarında bazı komplikasyonları vardır. İç kulağa zarar verilerek tam işitme kaybı, yüz felci, çevredeki damar ve sinirlerin yaralanması önemli komplikasyonlar arasındadır.
Ameliyattan Sonra Nelere Dikkat Etmeliyim: Kulağına tüp takılan hastaların dikkat etmesi gereken en önemli konu kulağa su kaçmasının önlenmesidir. Bunun dışında genellikle ayda bir kez kontrol yeterlidir. Kronik orta kulak iltihaplarında ise en önemli konu pansumanlara doktorun uygun gördüğü şekilde riayet edilmesi ve verilen ilaçların uygun şekilde kullnaılmasıdır. Orta kulak iltihabı için ameliyat olan hastaların yiyecek ve içecekle ilgili dikkat etmesi gereken önemli konular yoktur. Kronik orta kulak iltihabı nedeniyle kulak çevresindeki kemiğin fazla oyulmak zorunda kalınan hastalarda, oluşan boşlukta kulak kiri sık sık birikebilir. Bunlar periyodik olarak temizlenmelidir.
Ameliyat Kesin Çözüm mü?: Orta kulak iltihapları için yapılan ameliyatlardan önce hiç bir zaman sorunun kesinlikle yok olacağına dair iddiada bulunulmaz. Tüp takılan hastalarda tüp çıktıktan sonra orta kulaktaki basınç ve sıvı problemleri tekrar edebilir. Bazen birkaç kez tüp takılmasına rağmen problemin devam ettiği hastalar vardır. Kronik orta kulak iltihabı ameliyatları sonucunda ise takılan zarın tutmaması, takılan protezlerin yerinden çıkması, iltihabın devam etmesi gibi problemler oluşabilir.

BUŞON (KULAK KİRİ)

BUŞON (KULAK KİRİ)
Buşon Nedir: Buşon gerçek anlamda kir değildir. Dış kulak yolundaki cildin salgısıdır. Bu salgı dış kulak yolundaki cildi infeksiyonlardan korumaya yöneliktir ve dışarıdan gelen toz ile diğer partikülleri tutar. Dış kulak yolu cildindeki dışa doğru olan hareketlerle kulak kepçesine doğru atılır. Kulak salgısının koyu olması, tozlu ortamlarda bulunma veya salgının dışarıya atılmasına engel faktörler birikime yol açarlar. Kulağımı Nasıl Temizlemeliyim: Kulaklarınızı hiç bir zaman temizlememelisiniz.Dış kulak yolunun en derin kısmında kulak zarı bulunur. Kulağı temizlemek için sokulacak herhangi bir cisim kulak salgısını zara doğru itebileceği gibi kulak zarına da zarar verebilir. Ucu pamuklu kulak temizleme çubuğu kullanan kişiler, pamuğun ucuna sıvanan salgıyı görünce temizlediklerini düşünürler ancak salgının çoğunu zara doğru itmektedirler. Buşon Neden Birikir: Kulak salgısı normalde dışarı atılmasına rağmen bazı durumlarda kulakta birikerek tıkanıklığa yol açar.
Buna şunlar neden olur:
-Hastanın kulağını temizlemek için yabancı cisim sokması
-Tozlu ve kirli ortamlarda çalışma
-Dış kulak yolunda darlık nedeniyle buşonun dışarı atılamaması
-Denize girme veya banyo sırasında dış kulak yolundaki az miktardaki salgının şişmesi Kulağım Tıkandığında Ne Yapmalıyım: Öncelikle bir KBB uzmanının muayenesi ve tıkanıklığın gerçekten buşona bağlı olup olmadığı belirlenmelidir. Buşon saptandıktan sonra yapılacak tek şey buşonu çıkarmaktır.
Bunun için en çok 3 yöntem kullanılır:
-Küret ile temizleme
-Aspiratör ile vakumlama
-Su ile yıkama Bu yöntemlerin hangisinin kullanılacağı, dış kulak yolunun ve buşonun durumuna göre KBB uzmanı tarafından seçilir. Su ile yıkamanın tek dezavantajı kulak zarının delik olduğu durumlarda orta kulağa zarar vermesi ve dış kulak iltihaplarında da uygulanmasının sakıncalı olmasıdır.
Ne Sıklıkta Kulağımı Temizletmeliyim: Buşon temizlenmesi periyodik olarak yapılan bir işlem değildir. Ne zaman kulak tıkanıklığı yapacak duruma gelirse o zaman temizlenir. Bu süre bir kaç ay olabileceği gibi hiç temizleme de gerekmeyebilir .Kulağım Yıkamaya Alışır mı: Bu tamamen yanlış bir inanıştır. Kulakları yıkatmanın alışkanlıkla ilgisi yoktur. Bazı kimselerde kulak yolunda daha çabuk buşon birikir. Bu inanış; ellerimi yıkamayayım yoksa tekrar kirlenir demeye benzer.

KOKU ALMA BOZUKLUKLARI


Koku Nasıl Alınır: Koku duyusu havadaki koku partiküllerinin buruna taşınması ile oluşur. Burun mukozasının üst 1/3 lük bölümü koku duyusuna hassas olan bölgedir. Bu bölgede milyonlarca koku alma görevi olan hücre mevcuttur. Solunum havası ile gelen koku partikülleri bu bölgeye ulaştığında, koku hücreleri uyarılırlar. Bu koku hücrelerinin oluşturduğu sinir lifleri burnun üst kısmından kafatası içine girerek beynin ön kısmındaki koku merkezine ulaşırlar. Böylece beyin kokuyu algılamış olur. Normal solunumla, havanın çoğu burnun alt kısmından geçer. Az bir kısmı üst taraftaki koku bölgesinden geçer. Derin nefes alma ile beraber daha çok hava koku bölgesine ulaşacağı için daha fazla koku alınır.
Koku Duyusu Neden Bozulur: Koku duyusu değişik şekillerde bozulabilir. Az koku almaya hiposmi, hiç koku alamamaya anosmi, normal kişilere göre artmış şekilde koku almaya hiperosmi, hiç kokulu uyaran yokken koku almaya phantosmi, var olan kokuyu farklı şekilde algılamaya parosmi, kötü koku algılamaya da kakosmi denir. Koku duyusunun bozulması için ya havanın koku bölgesine ulaşmasının engellenmesi, ya da koku hücreleri ya da koku merkezinin hastalanması gerekir. En sık görülen koku bozuklukları burunda havanın koku bölgesine ulaşmasını engelleyen hastalıklardır. Bu hastalıkları şöyle sıralayabiliriz: -Burun içindeki iltihaplar: Nezle, grip, sinüzit -Burunda kemik eğriliği (deviasyon) -Burunda et büyümesi -Allerjik rinit -Buruna yabancı cisim kaçması -Burundaki tümör ya da diğer kitleler Koku hücrelerini ya da koku merkezini etkileyen hastalıklar ise şunlardır: -Bazen üst solunum yolu infeksiyonlarında iltihap geçtikten sonra da koku duyusu iyileşmez. Bu durum koku hücrelerinin kalıcı hasarına bağlıdır. Bayanlarda daha sık görülür. -Burnun üst bölgesi ya da beyindeki tümörler -Kafaya gelen darbeler -Yaşlılık -Bazı toksinler ve kimyasal maddeler -Doğumsal olarak beyindeki koku merkezinin gelişmemiş olması -Psikiyatrik hastalıklar -Bazı ilaçlar -Sebebi bilinmeyen koku hastalıkları
Nasıl Teşhis Edilir: Koku bozukluklarının sebebini anlamak kolay değildir. Teşhiste en önemli konu hastanın anlattıkları ve muayenedir. Problemin ne zaman başladığı, hangi durumlarda ortaya çıktığı, ilaçlarla düzelip düzelmediği önemlidir. Burun içindeki havanın koku bölgesine gitmesini sağlayan durumlar genelde burnun endoskopik muayenesi ile belirlenir. Bazen özellikle sinüzitle ilgili film çekmek ya da allerjiyle ilgili testler yapmak gerekebilir. Eğer koku hücreleri ya da koku merkezi ile ilgili bir problem düşünülüyorsa genellikle bilgisayarlı tomografi ya da manyetik resonans çektirmek gerekir.
Nasıl Tedavi Edilir: Koku duyusu bozukluklarının tedavisi sebebin ne olduğuna görfe belirlenir. Eğer burun içinde tıkanıklık yapan bir sebep bulunursa, bunun tedavisi koku duyusunun da düzelmesine neden olur. Et, kemik, iltihap ve allerji ilgili bölümlerde anlatıldığı gibi tedavi edilir. Eğer beyinde tümör ya da ona benzer bir problem tesbit edilirse bu genellikle beyin cerrahisi bölümüyle ortak çalışmayı gerektirir. Koku hücrelerinin ölmesine neden olan durumlarda koku duyusu tedavi edilemez.

İŞİTME CİHAZI

İŞİTME CİHAZI
İşitme Cihazı Nedir: İşitme cihazları dışarıdan gelen seslerin şiddetini yükselterek kulağın duyabileceği seviyeye getiren elektronik aletlerdir.
Hangi Durumlarda Kullanılırlar: Hastada mevcut işitme kaybının ilaç ya da ameliyatla düzelme ihtimalinin olmadığı veya düzelme ihtimali olsa bile özellikle ameliyatların riskli bulunması durumunda işitme cihazı kullanılır. Genellikle iç kulakla ilgili (sensörinöral) işitme kayıplarında kullanılır ancak bazen orta kulak problemlerinde de kullanılırlar. İşitmenin tamamen kaybolduğu durumlarda işitme cihazı fayda vermez.
Nasıl Çalışırlar: İşitme cihazının başlıca 3 parçası bulunmaktadır.
1-Mikrofon: Ses enerjisini elektriksel sinyale çeviren kısımdır.
2-Amplifikatör: Mikrofonon oluşturduğu elektriksel sinyalin şiddetini arttıran kısımdır.
3-Hoparlör: Şiddeti yükseltile elektriksel sinyali ses enerjisine dönüştürür.
Kaç Tür İşitme Cihazı Vardır: İşitme cihazları genel olarak analog ve digital olmak üzere 2'ye ayrılırlar. Digital cihazlar teknolojik olarak daha avantajlıdırlar. İşitme cihazları takılan bölgeye göre de kulak arkası, kulak içi, kanal içi, gözlük tipi, cep tipi gibi kategorilere ayrılırlar. Kulak arkasındaki kemik içine bir ameliyatla yerleştirilerek kullanılan işitme cihazları da vardır.
İşitme Cihazı Nasıl Seçilir: Hangi tür işitme cihazına karar verirken belirli kriterler göz önünde tutulur. İşitme kaybının derecesi, işitme kaybının hangi frekanslarda olduğu, konuşmayı anlama derecesi, kulaktaki hastalığın ne olduğu ve hastanın tercihi önemlidir.
Hangi Kulağa Takmak Gerekir: Sadece bir kulağın hasta olduğu durumlarda zaten o kulağa işitme cihazı takılması gerekir. Ancak 2 kulak birden hasta ise cihazın hangi kulağa takılacağına duyulan sesi anlama yüzdesine bakarak karar verilir. Ancak tek yönlü iştmenin arttırılması sesin yönünün ayırtedilmesi açısından zararı olabilir. O nedenle her iki kulağ cihaz takılması daha faydalıdır.
Kulağı Tembelleştirir mi?: İşitme cihazlarının kulağı tembelleştirmesi ya da mevcut hastalığın ilerlemesine sebep olması gibi bir durum yoktur.
Cihaza Alışmak İçin Ne yapacağım?:İşitme cihazına alışma yaşa, işitme kaybının derecesine, süresine ve işitme cihazını kabullenme isteğine bağlı olarak kişiden kişiye değişir. Cihaza alışma pratik, sabır ve zaman ister, fakat sonuç sevindiricidir. Bu alışma süresinde hasta rahatsız olursa cihazı çıkarıp 1-2 saat ara vermelidir. Her gün bir gün evvelden biraz daha fazla süreyle cihaz kullanılması önerilir. İşitme cihazına tam olarak alışmak için 1-1,5 ay yeterlidir. Unutulmaması gereken işitme cihazı sadece konuşmayı değil, çevredeki tüm sesleri hastaya duyuracaktır. Zaman içinde unutulmuş olan bu sesler ilk günlerde hastayı rahatsız edebilir. Alışma sürecinde genel olarak şunlara dikkat edilebilir:
1-3. Günler:
- İşitme cihazı ilk bir hafta sadece evde kullanılmalı
- Cihaz takıp rahat duyulabilecek şekilde ayarlanmalı
- Evde dolaşıp, değişik sesler dinlenmeli (Gazete hışırtısı, hapşırma, öksürme saat, telefon zili gibi)
- Kişi kendini sinirli veya yorgun hissederse cihazı kapatıp ara vermeli. Bir müddet sonra cihaz tekrar takılmalı.
- Kişi yüksek sesle gazete veya kitap okuyup kendi sesini kontrol etmeli
- Sadece TEK KİŞİ ile konuşup, konuşanın yüzüne bakarak ve sonra da bakmadan konuşulanı anlamaya çalışılmalı. (başlangıçta konuşan kişinin yüzüne bakmak anlamayı kolaylaştırır.)
4-7. Günler:
- Evde günlük işler yaparken cihaz takılıp, değişik sesler dinlenmeli (kapı çarpması, su kaynaması, çamaşır makinesi, elektrikli süpürge gibi) ve bu seslere alışılmaya çalışılmalı - Hasta duyduğu sesin kaynağını bulmaya çalışmalı (trafik sesi mi?, süpürge sesi mi?) - Hastaya TV’ de haberleri izlemesi önerilir.
7.Günden Sonra:
- Hasta işitme cihazını günde en az 5 saat takabilir.
- 3-4 kişilik konuşma gruplarında cihazını kullanmaya başlayabilir.
- Hastadan ayırt etmekte zorlandığı kelimelerin listesi istenir (örneğin Hastane-Postane, Taş-Yaş, Kuş-Koş gibi). Hastadan bu listeyi bir yakınına okutması (ilk önce dudaklara bakarak daha sonra gözlerini kapatarak) ve tekrar etmesi istenir.
- Artık dışarı çıkıp tabiattaki sesleri dinlemelidir.
- Hasta konuşmalar sırasında anlamadığı bir şey olursa, sözü tekrarlatmayı isteyebilir.
- İkinci haftada artık cihazı tiyatro, sinema, bale gibi kalabalık ortamlarda kullanabilir.
- Hasta kalabalık ortamlarda mümkün olduğunca bir kişiyle konuşmaya çalışmalıdır
- Artık hasta cihazını daimi takabilir.

GÜRÜLTÜ VE İŞİTME,

GÜRÜLTÜ VE İŞİTME
İşitme Nasıl Oluşur: Dış ortamdan gelen ses dalgaları kulak kepçesi tarafından toplanarak dış kulak yolu boyunca kulak zarına iletilir. Kulak zarı; dış kulak ve orta kulağı birbirinden ayırır. Ses dalgalarının kulak zarında yaptığı titreşimler orta kulakta bulunan ve sırasıyla çekiç,örs ve üzengi olarak isimlendirilen kemikçiklerde hareket oluşturur. Bu kemikçikler kulak zarı ile iç kulak arasında irtibat oluştururlar. Yani kulak zarında oluşan titreşimleri iç kulağa iletirler. İç kulakta labirent adı verilen ve işitme ve dengeden sorumlu organ tarafından alınan ses dalgaları işitme siniri boyunca beyne iletilir. Beyin gelen ses dalgalarını analiz eder ve işitme fonksiyonu gerçekleşmiş olur.
Sesin Şiddeti Nasıl Ölçülür : Sesin şiddet birimi desibel (db)'dir. Bir sesin şiddedini belirtirken birim olarak db kullanılır. İnsan kulağının duyabildiği en küçük ses 0 db olarak kabul edilir. Bu oran logaritmik olarak artar. Yani 20 db, 10 db'den 10 kat daha şiddetli, 40 db, 10 db'den 1000 kat daha şiddetlidir. İnsanın 0 ila 180 db arasındaki sesleri duyduğu kabul edilir. Bazı seslerin şiddeti şu şekilde belirtilebilir.
0 db İnsanın duyabildiği en düşük ses şiddeti 30 db Fısıltı ile konuşma 60 db Normal konuşma veya daktilo sesi 90 db Kamyon sesi veya çim biçme makinesi sesi 100 dbAsfalt delme makinesi 115 db Konser veya barlarda yüksek sesli müzik 140 db Jet uçağı sesi
Genel olarak 85 db üzerindeki sesin kulağa zararlı olacağı kabul edilir.
Gürültü Kulağıma Nasıl Zarar Verir: Yüksek şiddetteki ses iç kulaktaki işitme sinirlerine zarar verir. Sesin şiddeti ne kadar fazlaysa zarar verme ihtimali o kadar artar. Kulağa verdiği zarar sesin şiddeti kadar maruz kalma süresi ile de ilgilidir. Gürültü öncelikle yüksek frekanslardaki seslerin (ince seslerin) işitilmesini azaltır. Gürültüye maruz kalma süresi uzarsa daha alçak frekanslardaki seslerin işitilmeside etkilenir. Gürültüye sadece kısa süreli maruz kalınması geçici ve az işitme kaybı yapabilir. Ancak uzun süreli ve tekrarlayan gürültü genellikle kalıcı işitme kaybı yapar. 90 db gürültüye günde 8 saatten daha fazla maruz kalınması, 100db gürültüye günde 2 saat, 115 db gürültüye de günde 15 dk'dan fazla maruz kalınması kalıcı zararlar verebilir.
Ne Gibi Belirtiler Olur : Gürültüye bağlı işitme kaybı olan hastalar erken safhalarda genellikle günlük yaşamlarında pek problem yaşamazlar. Çünkü gürültü önce yüksek frekanslı seslerin işitmesini bozar. Sadece gürültülü yerlerde duyulanı anlama zorluğu ve çınlama (tinnitus) hissedilebilir. Kulaktaki hasar ilerledikçe karşılıklı konuşmalarda da işitme kaybı gözlenir ve çınlama artar.
Muayenede ne Görülür: Gürültü, iç kulak adı verilen bölümü etkilediği için muayenede tamamen normal bulgular saptanır.
Nasıl Teşhis Konur: İşitme kaybı ve çınlama şikayetiyle başvuran hasta da muayene normal olarak bulunduğu zaman, sebebin içi kulakta olduğu düşünülür. İç kulak hakkında bilgi sahibi olabilmek için odiometri adı verilen işitme testleri yapılır. Bu testlerde işitme kaybının derecesi ve hangi frekanslarda olduğu saptanır. Muayenede normal bulgular olması, odiometride yüksek frekanslarda iç kulakla ilgili işitme kaybının saptanması ve hastanın hikayesinde gürültüye maruz kalınma bilgilerinin olması ile teşhis konur.
Nasıl Tedavi Edilir: Kısa süreli ve az şiddetteki gürültünün oluşturduğu hasarın kendiliğinden düzelme ihtimali olmasına rağmen kronik gürültünün iç kulak üzerine yaptığı hasar geri dönüşümsüzdür. Yani hasar devam eder. Sadece işitme kaybı eğer ilerlemişse işitme cihazları, ya da çınlama için bazı ilaçlar ve kulak cihazları kullanılabilir.
Nasıl Korunabilirim: Gürültülü iş yerlerinde çalışan kişiler, iç kulak hasarından korunmak için mutlaka kulak tıkaçları kullanmak zorundadırlar. Sadece pamuk veya benzeri şeylerle kulakların tıkanması gürültünün azaltılmasında çok az etkilidirler. Gürültülü iş yerlerinde çalışma sürelerinin ayarlanması, kulakların korunması açısından önemlidir. Ayrıca bu iş yerlerinde çalışanlar yılda bir kez olmak üzere odiometrik ölçümlere tabi tutulmalıdır..

BURUN TIKANIKLIĞI


Burnun en önemli görevlerinden biri solunumdur. Eğer bu görev tam anlamıyla yapılamıyorsa burun tıkanıklığından bahsedilir. Burun boşluğu ortada septum adı verilen ve kıkırdak ile kemikten yapılı bir bölme ile ikiye ayrılır. Her iki tarafta da konka adı verilen etler bulunur. Bu etler solunum havasının nemlendirilmesi ve ısıtılmasından sorumludur.
Burun Tıkanıklığı Sebepleri Nelerdir: Burun tıkanıklığına anatomik, iltihabi ya da tümöral faktörler neden olabilir. Ayrıca bazı hastalar alt solunum yoluna bağlı nefes darlıklarını burun tıkanıklığı olarak tarif edebilmektedirler. En sık burun tıkanıklığı yapan hastalıklar şunlardır:
-Septum Deviasyonu: Burun ortasındaki bölmenin bir ya da iki tarafa doğru eğilmesidir. Burun darbelerine bağlı olabilir ya da gelişme sırasında bu bölme eğilebilir.
-Konka Hipertrofisi: Burunda normalde bulunan konka adı verilen etlerin büyümesidir. Bu büyüme alerji ya da iltihaplara bağlı olabilir.
-Allerjik Rinit: Alerjiye bağlı olarak burun mukozasında şişme, akıntı ve et büyümesi burun tıkanıklığı yapabilir.
-Geniz Eti: Özellikle çocuklarda görülen bu durum burnun arka kısmında et büyümesidir. Sıklıkla ameliyat gerektirir.
-Nasal Polip: Burun boşluğu ve sinüslerde alerjiye bağlı olarak büyüyen ve konka hipertrofisinden farklı olarak, normalde olmayan et büyümesidir.
-Burun Boşluğu İltihapları: Nezle grip gibi geçici rahatsızlıklara bağlı olabildiği gibi kronik iltihaba bağlı burun tıkanıklığı da gelişebilir.
-Dar Burun Sendromu: Belirgin bir hastalık olmamasına rağmen yapısal olarak burun boşluğu dardır.
-Burun Boşluğu Tümörleri: Burun içindeki tümöral hastalıkların en sık görülen şikayeti burun tıkanıklığıdır.
Nasıl Teşhis Edilir: Burun tıkanıklığının nedeninin belirlenmesi konusunda en önemli bilgiler burnun muayenesi ile elde edilir. Bu muayene endoskopik olarak yapılırsa daha net olarak görülebilir. Bir çok kez burun tıkanıklığının kesin sebebi muayene ile anlaşılır ve herhangi bir tetkike gerek kalmaz. Ancak bazen bilgisayarlı tomografi, alerji testleri gibi tetkikler gerekebilir.
Nasıl Tedavi Edilir: Burun tıkanıklığının nasıl tedavi edileceği, burun tıknaıklığının sebebinin ne olduğuna bağlıdır. Bu tedavi şekli her hastalığın kendi bölümünde anlatılmıştır. Eğer deviasyon varsa tedavi ameliyattır. Et büyümelerinde önce ilaç tedavisi denenebilir ancak ameliyat yine sık uygulanan tedavidir. Alerji tedavisi ilaçlarla olur ancak alerjiye bağlı et büyümesi ya da sinüzit gelişmişse ameliyat gerektirebilir. Geniz eti tedavisi hakkında ayrıca bilgi verilmiştir. İltihaplar ilaçla tedavi edilmesine rağmen tümörler ameliyat hatta sonrasında radyoterapi gerektirebilmektedir.

BURUNDA ET BÜYÜMESİ (KONKA HİPERTROFİSİ VE NASAL POLİP)

Burunda et kavramı bazen karışıklığa yol açmaktadır. Değişik hastalıklar burunda et var şeklinde hastaya anlatılabilir. Daha çok çocuklarda görülen ve burnun arka kısmında, geniz adı verilen kısımda ki et büyümesi bademcik ve geniz eti kısmında anlatılmıştır. Ayrıca herkeste burun içinde konka adı verilen etler vardır. Her iki tarafta 3'er tane bulunan bu etler burun içi yüzeyini arttırarak nemlendirme ve ısıtma görevini sağlarlar. Konkaların büyümeside burunda et şeklinde hastaya anlatılır. Diğer bir burunda et olarak tarif edilen hastalıkta nasal poliptir. Nasal polip genellikle alerjik nedenlere bağlı olmak üzere sinüs içinden buruna doğru et büyümesidir. Burun içindeki tümöral büyümelerde hastaya burnunda et var şeklinde sunulabilir.Bu kısımda burunda et büyümesi olarak anlatılacak olan önce konkaların büyümesi sonra da nasal poliptir.
KONKA HİPERTROFİSİ
Konka Ne Demektir: Konkalar burun ile sinüslerin arasındaki duvarda yerleşen ve her iki tarafta 3'er tane bulunan kemik ve bunu saran yumuşak dokudan ibarettir. Alt, orta ve üst konka şeklinde isimlendirilirler. Burun çevresindeki sinüslerin birçoğu alt ve orta konka arasındaki boşluğa açılır.
Konkalar Neden Büyür : Konkalar burnun normal işleyişine göre bazen büyüyüp bazen küçülürler. Ancak burun tıkanıklığı yapacak kadar büyümeleri genellikle alerjik veya iltihabi sebeplere bağlı olarak gelişir. Bu tür büyüme genellikle alt konkada görülür. Orta konkadaki büyümeler sıklıkla konka içinde hava kisti bulunmasına bağlıdır. Eğer hastada bir tarafa doğru septum deviasyonu varsa diğer taraftaki alt konkada büyüme görülebilir.
Ne Gibi Belirtiler Yapar: Konka büyümesinin en önemli ve çoğu zaman tek şikayeti burun tıkanıklığıdır. Bu tıkanıklık bir veya iki tarafta birden olabilir. Hasta hangi tarafının üzerine yatarsa o tarafta daha fazla tıkanıklık olur. Burun tıkanıklığı dışında horlama, geniz akıntısı, sinüzit veya alerjiye bağlı şikayetler oluşabilir.
Muayenede Ne Görülür: Burun muayenesinde özellikle alt konkalardaki büyüme farkedilir. Orta konkadaki büyümeyi farketmek daha zordur. Beraberinde akıntı veya alerji bulguları saptanabilir.
Teşhis Nasıl Konur: Teşhis, büyümenin gözle görülmesiyle konur. Ancak tüm konkaların boyutlarını görmek, sinüzit olup olmadığını görmek, hava kistlerinin varlığını belirlemek ve ameliyat düşünülüyorsa yapılacak işlemleri belirlemek için bilgisayarlı tomografi çektirmek gerekir.
Nasıl Tedavi Edilir: Konkaların küçülmesi için başlangıçta ilaç tedavisi uygulanır. Bu amaçla en çok kortizonlu burun spreylerinin etkili olduğu görülmüştür. Bazen direk konkanın içine de injekte edilebilir. Alerjiye bağlı konka büyümelerinde alerjinin tedavisi konkanın küçülmesini sağlayabilir. Ancak sıklıkla ilaç tedavisi yeterli olmaz ve ameliyat gerekir. Orta konkadaki hava kistleri ancak ameliyatla tedavi edilir.
Ameliyat Nasıl Yapılır: Konkaları küçültmek için şimdiye kadar birçok ameliyat şekli tarif edilmiştir. Bunlar arasında konkanın yakılması (koterizasyonu), konkanın dışa doğru kırılması sayılabilir. En etkili yöntem konkanın tamamen ya da kısmen çıkarılmasıdır. Son zamanlarda radyofrekans dalgaları da konka küçültmek için kullanılmaktadır. Konkanın çıkarılması dışındaki ameliyatlarda, yeniden büyüme sık görülür. Ameliyat hem genel hemde lokal anestezi ile yapılabilir. Ameliyattan sonra genellikle burun içine tampon konur. Burun dışında herhangi bir ameliyat izi olmaz.
Ameliyatın Riskleri Nelerdir : Anestezi komplikasyonları dışında konkalar için uygulanan ameliyatlarda en sık görülen problem kanamadır. Konkalar kanlanması çok fazla olan organlar olduğu için bu durum bazen şiddetli olmaktadır. Bunun dışında genel olarak güvenli ameliyatlardır.
Ameliyattan Sonra Nelere Dikkat Etmeliyim: Ameliyattan sonra hasta için genellikle pek problem olmaz. Tamponlardan dolayı biraz baş ağrısı ve huzursuzluk olabilir. Tamponlar çıktıktan sonra burun içinde kabuklanma olabilir. Doktorunuz bunları kendi belirleyeceği periyotlarda, uygun şekilde temizleyecektir.
NASAL POLİP
Nasal Polip Nedir: Nasal Polip sinüslerden kaynaklanan ve burun içine doğru büyüyen etlerdir. Konka büyümesinden farkı, normalde burun içinde olmayan etler olmasıdır. Konka büyümesine göre daha fazla burun tıkanıklığı yaparlar ve büyümeye daha fazla meyillidirler. Bazen burun ucundan dışarı veya genizden boğaza doğru sarkabilirler.
Nasal Polip Neden Oluşur : Nasal polip oluşmasının en önemli sebebi alerjilerdir. Ancak bazen kronik sinüzite bağlı olarak ta gelişebilir. Sinüs içini döşeyen mukoza alerji veya iltihaba bağlı olarak şişer ve sinüslerin ağzından çıkıp burun içine doğru büyür. Nasal polip genellikle her iki tarafta birden oluşur.
Ne Gibi Belirtiler Yaparlar : Nasal poliplerin en önemli belirtisi burun tıkanıklığıdır. Bunu dışında horlama, ses tonunda bozulma, burun akıntısı, baş ağrısı ve alerji ya da sinüzitin diğer belirtileri görülebilir.
Muayenede Ne Görülür: Burun Muayenesinde her iki tarafta ya da tek tarafta soluk renkli, ödemli ve burnu tıkayan bir kitle görülür. Etrafında akıntı görülebilir.
Teşhis Nasıl Konur : Teşhis burunda etin görülmesiyle konur ancak yaygınlığını görmek için mutlaka bilgisayarlı tomografi çekilmesi gerekmektedir.
Nasıl Tedavi Edilir : Çok küçük polipler bazen kortizonlu sprey ya da tabletlerle küçülsede tedavi büyük oranda ameliyatla yapılır. Ameliyat öncesi bir süre ilaç tedavisi verilmelidir. Bu ameliyatı daha kolay hale getirir.
Ameliyat Nasıl Yapılır : Nasal polip için yapılan ameliyatlar son yıllarda endoskopik yöntemle(görüntülü yöntem) yapılır. Nasal polip sinüsler içinde de bulunduğu için ilgili sinüsünde tedavisi gerekir. Endoskopik yöntemde, ışık kaynağı, kamera ve monitör kullanılarak burun içinden girilir ve burun içi ile sinüslerdeki polip temizlenir. Burnun yan tarafındaki maksiller sinüse girmek için bazen dudak altından girilmesi gerekebilir. Ameliyat hem lokal hem de genel anestezi ile yapılabilir. Polip temizlendikten sonra sinüslerin burun içine açılım yerlerinin normale dönmesi sağlanmaya çalışılır.
Ameliyatın Ne Gibi Komplikasyonları Vardır : Anestezi komplikasyonları dışında endoskopik ameliyatta en sık görülen problem kanamadır. Bu bazen cerrahın çalışmasını engelleyecek kadar şiddetli olur ve ameliyatta asıl amaç kanamayı durdurmak haline gelmektedir. Bunun dışında burun ve sinüslerin çevresinde önemli organlar bulunduğu için ciddi komplikasyonlar gelişebilir. Bunlar arasında göz çukuru içine girilerek göz küresi ve sinirinin zedelenmesi, beyin zarının delinerek beyin sıvısının burun içine akması, beyine giden büyük damarların yaralanması, beyin absesi gibi ciddi problemlerin yanı sıra bazı küçük ve daha sonra tedavi edilebilen komplikasyonlar da vardır
Ameliyattan Sonra Nelere Dikkat Etmeliyim : Endoskopik yöntemle yapılan ameliyattan sonra en önemli konu pansumanların uygun yapılmasıdır. Polip ameliyatında pansuman burun içinin uygun şekilde temizlenmesi anlamına gelir. Bunun için başlangıçta birkaç günde bir daha sonra daha seyrek olarak doktorunuza gitmeniz gerekecektir. Kaç günde bir temizlenmesi gerektiği ameliyatın seyrine ve doktorun tercihine göre değişir. Doktorunuz her pansumandan sonra bir sonraki görüşme zamanını söyleyecektir. Hasta kendisi burun içini serum fizyolojikle yıkayarak yapışma ve birikintileri önlemeye çalışabilir

BOYUNDA KİTLE

Boyunda Kitle Ne Demektir: Boyun üstte çene, altta da köprücük kemiklerine kadar olan kısımdır. Bu bölge de çok sayıda lenf bezi bulunur. Bu lenf bezleri normalde dıştan görülmez ve elle hissedilmezler. Ancak iltihap, tümör gibi durumlarda büyürler ve gözükür hale gelirler. Boyunda kitle tabiri bu lenf bezlerinin büyümesi, ya da boyundaki lenf bezi dışındaki organların iltihabı, tümörü ve kistlerine bağlı olarak gelişen, dıştan görülebilen veya doktorun elle muayenesinde ortaya çıkan şişliklere denir.
Boyunda Kitle Neden Oluşur: Boyunda kitle oluşmasının en sık sebebi lenf bezlerinin iltihap ya da tümöre bağlı olarak büyümesidir. Lenf bezleri çevre dokulardaki hastalıklar sonucu kolayca büyürler. Cilt, ağız içi, dil, bademcik, boğaz, burun, geniz bölgesi, kulak, gırtlak, akciğerler hatta bazen mide ile ilgili rahatsızlıklar boyundaki lenf bezlerinde büyümeye yol açarlar. Tüm vücuttaki lenf bezlerinin üçte biri boyunda bulunur. Boyunda kitle oluşturacak hastalıklar olarak lenf bezleri dışında tükrük bezleri, tiroid bezi, gırtlak, kas dokusu ve diğer dokulara ait kistler ve tümörler ile bazı doğuştan gelen problemlerin sonradan ortaya çıkmasına bağlı hastalıklar da boyunda kitle yapabilir.
Teşhis Nasıl Konur: Boyunda kitle oluşturan hastalığın gerçek sebebini bulmak her zaman kolay değildir. Bazen sadece muayene ile kitlenin nedeni hakkında bilgi edinilebilir. Eğer kitle ile beraber bademcik iltihabı ya da buna benzer bir hastalık bulunduysa öncelikle bu tedavi edilir ve kitlenin iyileşip iyileşmediğine bakılır. Ya da ilk muayene sırasında kitlenin özelliklerine göre ciddi olabilecek bir hastalığa bağlı olmadığı düşünülürse belli bir süre takip edilebilir. Fakat kitlenin sebebi ile ilgili bir fikir edinilemiyorsa ya da ciddi olabilecek bir hastalığa bağlı olduğu düşünülüyorsa mutlaka sebebi bulmaya yönelik bazı incelemeler yapılmalıdır. Özellikle çocuklarda boyunda çok sayıda lenf bezi bulunabilir. Bunlar genellikle önemli olmayan ve daha önce geçirilimiş iltihaplara bağlıdır. Ancak mutlaka bir KBB uzmanı muayene edip tetkik gerekip gerekmediğine karar vermelidir.
Ne Gibi Tetkikler Yapılmalıdır: Boyunda kitle sebebini araştırmak için yapılabilecek bir çok tetkik vardır. Hangi tetkikin yapılacağı genellikle muayene sırasında şüphelenilen duruma göre belirlenir. Bazen de bir tetkikin sonucu bir başka tetkiki gerektirir. Bazı hastalarda hangi tetkik yapılırsa yapılsın kesin sebep belirlenemeyebilir. Kitlenin çıkarılıp patolojide incelenmesi bazen tetkik yöntemi olabilmektedir.
En sık yapılan tetkikler şunlardır:
-Kan sayımı ve diğer kan tahlilleri
-Akciğer grafisi
-Endoskopik muayene
-Boyun ultrasonu
-Bilgisayarlı tomografi (BT)
-Manyetik resonans (MR)
-İğne biopsisi (İğne ile parça alınması)
-İnsizyonel biopsi (küçük bir operasyonla kitleden bir parça alınması): Bu tetkik çok nadiren uygulanmaktdır. Çünkü eğer kötü huylu bir hastalık varsa bunun yayılmasına yol açabilir. -Kitlenin çıkarılması: Kitle çıkarılarak patolojik olarak incelenir ve kesin sebep belirlenir.
Bu tetkik ve muayene bulgularına göre şüphelenilen duruma göre yeni tetkikler gerekebilir.Nasıl Tedavi Edilir: Boyunda kitlenin nasıl tedavi edileceği, kitlenin sebebine bağlıdır. Başka bölgedeki iltihaplara bağlı lenf bezi büyümelerinde, o bölgenin tedavisi kitlenin de tedavi olmasını sağlar. Kist gibi kitleler, bu kitlenin çıkarılması ile tedavi edilir. Eğer tümör varsa, nasıl tedavi edileceği bu tümörün yerine ve yayılımına göre belirlenir. Lenf bezi kanserlerinde kemoterapi ya da radyoterapi tedavi seçeneğidir. Ancak birçok kanserin tedavisinde, kanserin kaynaklandığı doku ile beraber lenf bezleri de ameliyatla çıkarılır.

BADEMCİK VE GENİZ ETİ


Bademcikler (tonsil) ve geniz eti (adenoid), lenfoid doku denilen ve vücudun bağışıklık sisteminde rol oynayan organlardır. Tonsiller yutak girişinde, dil kökünün iki yanında yerleşmişlerdir. Adenoid ise nasofarinks adı verilen ve yutağın üst kısmında yani burun boşluğunun arka tarafında bulunurlar.
Görevleri Nedir: Tonsil ve adenoid lenfoid dokunun bir parçasıdır ve lenfositler içerirler. Bu lenfositler, vücudun bağışıklık sistemine yardımcı olan antikorları üretirler. Ancak tonsil ve adenoidlerin bağışıklık sistemindeki rolleri önemli oranda değildir ve çoğu zaman fonksiyonel değildirler. Bademcik ve geniz eti alınan kişilerde bağışıklıkla ilgili hiç bir olumsuz durumun olmaması da bunu göstermektedir.
Ne Gibi Sorunlara Yol Açarlar: Tonsil ve adenoid hem infeksiyonlara hemde büyüklüklerine bağlı olarak bazı sorunlara yol açabilirler. Adenoid daha çokçocukluk çağının problemi olmasına rağmen tonsil hem çocuklarda hem de erişkinlerde hastalık yapabilmektedir. Sık geçirilen infeksiyonlar, hem hastanın günlük yaşamını etkiler, hemde sık sık ilaç kullanımına neden olur. Ancak geçirilen infeksiyonların (iltihapların) en önemli sonuçları, kalp kapakçıkları, eklem ve böbreklerin risk altında olmasıdır.
İnfeksiyonları dışında tonsil ve adenoidin büyüklükleri de önemli sonuçlara yol açar. Tonsillerin büyük olması; yutma, beslenme ve konuşma sorunları yapar.Ayrıca tonsil üzerinde biriken yiyecek ve doku artıkları ağız kokusu ve hijyen bozukluğuna neden olur. Adenoid dokusunun büyük olması herşeyden önce burun tıkanıklığına yol açar. Bu hastalarda ağzı açık uyuma ve horlamaya neden olur. Burun, solunan havanın ısısını ve nemini ayarlar ve bazı zararlı partikülleri tutar. Bu nedenle ağız solunumu yapan hastalarda bazı solunum yolu problemlerine yol açar. Geniz eti ayrıca şu problemleri oluşturur:
-Orta kulakta havalanma bozukluğu ve buna bağlı kulak zorunda çökme, işitme kaybı ve iletişim bozukluğu. İşitme kaybı bazen anne-babanın farkedemeyeceği seviyede olur ancak sıklıkla da hastayı doktora götüren ilk sebeptir.

-Çene ve yüz kemiklerinde gelişim bozukluğu

-Geniz akıntısı nedeniyle boğaz iltihabı (farenjit), öksürük ve alt solunum yolu problemleri

-Baş ağrısı

-Sinüzit

-Oluşan yüz ifadesi nedeniyle 'geri zekalı' görüntüsü
Nasıl Tedavi Edilir: Bademcik ve geniz etinin akut iltihaplarında tedavi genellikle ilaçlardır. İlaç olarak en sık antibiyotikler , ağrı kesiciler ve eğer alerjik faktörlerde düşünülüyorsa antihistaminiklerdir. Ciddi problemlere yol açmayan ve sık infeksiyona yol açmayan bademcik ve geniz eti ilaçlarla tedavi edilmesine rağmen, bazen bademcik ve geniz etinin alınması gerekir.
Hangi Durumlarda Alınmalıdır: Tonsil ve adenoidin alınmasına karar vermek, bazen kolaysa da bazen hastayı belli bir süre takip etmeyi gerektirir. Ameliyata karar verilmesine neden olan durumlar şunlardır:
-Sık sık infeksiyon geçirilmesi: Genelde kabul edilen durum, birbirini takip eden yıllarda, senede 3 veya daha infeksiyon geçirilmesidir.

-Tonsillerde infeksiyon olmasada yutmayı zorlaştıracak kadar büyümesi

-Tonsil dokusunun tek taraflı büyümesi (lenfoma veya başka habis hastalıkların belirtisi olabileceğinden)

-Tonsil üzerinde ağız kokusuna neden olabilecek şekilde sık sık birikim olması

-Adenoid dokusunun nefes almayı bozacak kadar büyümesi

-Orta kulak iltihabı (otitis media) ve işitme kaybına neden olması

-Sık sık sinüzit ve alt solunum yolu problemlerine neden olması
Ameliyat Hangi Yaşta Yapılmalıdır: Ameliyat için kesin bir yaş yoktur. Hastaya verdiği zarara göre karar verilir. Sık kabul edilen durum tonsil ameliyatı için hastanın 3 yaşını doldurmasıdır. Adenoid alınması ise 1 yaşında dahi yapılabilir. Birçok kez çocuk büyüsün diye beklemek hastaya zararlı olabilmekte ve tedavi başarısını düşürmektedir.
Bademcik ve Geniz Eti Ameliyatı Nasıl Yapılır: Tonsil için bazen lokal anestezi yapılmasına rağmen adenoid dokusunun alınması genel anesteziyi gerektirir. Tonsil'in alınması uygun kesi ile etrafındaki kapsül ile birlikte çıkarılması şeklinde olur. Adenoid ameliyatı ise büyümüş dokunun kazınması şeklindedir. Ameliyat süresi genellikle kısadır ve 30-60 dk arasında değişir. Ameliyat sonrası genellikle hastanede yatmak gerekmez. Bazen özellikle kanama riski açısından 1 gece hastanede kalınması gerekebilir.
Ameliyatın Riski ve Komplikasyonları Nelerdir: Her ameliyat gibi bademcik ve geniz eti ameliyatlarının da risk ve komplikasyonları olabilmektedir. Lokal veya genel anestezi her zaman için bazı riskler taşır. Ancak anestezi teknik ve ilaçlarındaki gelişmeler her geçen gün bu riski azaltmaktadır. Bunun dışında en sık görülen komplikasyon kanamadır. Bazen ciddi boyutlara ulaşabilmesine rağmen, dikkatli ve titiz bir çalışma ve hastanın uygun takibi ile bu problem nadir görülmektedir.Özellikle erişkin hastalarda olmak üzere ağrı hastayı en çok rahatsız eden durumdur. Ameliyat sonrası farenjit oluştuğuna dair inanış vardır. Bu yanlış bir düşüncedir. Hastalar bademcik alındıktan sonra hiç boğaz ağrısı olmayacağı beklentisine girerlerse yanılabilirler. Mevcut farenjitin bademciklerin alınmasıyla bir ilgisi yoktur. Hatta bazen infeksiyonlu tonsiller farenjiti arttırırlar.
Ameliyattan Sonra Nelere Dikkat Edilmelidir: En çok uyulması gereken kurallar beslenme ile ilgilidir. Özellikle ilk 3 günde kanama olasılığı daha çok olduğu için soğuk ve sıvı gıdalar seçilmelidir. Bu nedenle soğuk süt, çorba, meyve suyu, muhallebi, dondurma gibi besinler idealdir. Amaliyatın ilk gününde koyu renkli kan kusulması normaldir ve yutulan ameliyat sırasında yutulan kanla ilgilidir. Ancak sürekli kırmızı renkli yeni kan gelmesi hemen doktorunuza başvurmayı gerektirir. 4.günden itibaren yavaş yavaş normal gıdaya geçilir. Hastanın ağrı nedeniyle birşey yemek istememesi ağrının devamına neden olur. Mutlaka bol miktarda sıvı alınmalıdır. Ameliyattan sonra hafif ateş olması beklenen bir durumdur. Yeterli sıvı alınması ve ateş düşürücü ilaçlarla genellikle normale döner. Bazen hastalar ameliyattan birkaç gün sonra doktora başvurarak bademcik bölgesinde iltihap geliştiğinden yakınırlar. Bu genellikle bademcikler alındıktan sonra o bölgede beyaz bir örtü oluşturan iyileşme dokusunun hastayı yanıltmasıdır.

ALLERJİK RİNİT

Allerji Ne Demektir: Alerji vücuda giren ya da temas eden bir maddeye karşı vücudun kendine zarar verecek derecede reaksiyon göstermesidir. Bu reksiyonlar normal düzeyinde olursa vücudu korumak içindir. Ancak alerjik kişilerde reaksiyonlar zararlı olacak derecede fazladır. Burun bu tür alerjik reaksiyonlardan en fazla etkilenen organlardandır . Alerjinin genetik bir yatkınlığı vardır ve her yaşta başlayabilir. Allerjenin vücuda girmesinden 2-3 dakika sonra histamin adı verilen maddeler salgılanır. 15 dakika içinde maksimum seviyeye ulaşır. Alerji her zaman olabileceği gibi sadece belli mevsimlerde de görülebilir.
Rinit Ne Demektir : Burun içini döşeyen mukozanın her türlü iltihabına rinit denir. Eğer bu iltihaba alerjik faktörler neden olmuşsa buna alerjik rinit denir.
Neler Alerji Yapar: Alerji yapabilecek bilinen ya da bilinmeyen çok sayıda faktör vardır. En sık görülenler arasında toz, polenler, küf mantarları, bazı yiyecekler (süt, yumurta, çilek vs.), kimyasal maddeler, ev hayvanları sayılabilir.
Ne Gibi Belirtiler Yapar: Alerjinin KBB ile ilgili semptomları arasında en sık görülenler burun akıntısı, hapşırma, burun tıkanıklığı, kaşıntı, geniz akıntısı, boğazda gıcık, kronik öksürük, orta kulakta basınç problemleri sayılabilir. Alerjik kişilerde alerjik olmayan kişilere göre daha çok sinüzit, burunda et büyümesi (konka hipertrofisi veya polip), astım ve cilt reaksiyonları görülür.
Muayenede Ne Görülür: Alerjik rinitli hastaların muayenesinde burun akıntısı direk olarak görülebilir. Ayrıca burun içinde soluk renk, saydam salgı artışı, ödem(şiş), eğer varsa et büyümesi görülür. Burun içinin görüntüsü bazen hastanın şikayetlerinin dinlemeden bile teşhis koydurucudur. Ağız içinden bakıldığında geniz akıntısı ve farenjit görülebilir.
Ne Gibi Tetkikler Yapılır : Muayene sonrasında allerjiden şüphelenildiğinde en sık uygulanan tetkik deri testleridir. Ancak bu testlerin negatif çıkması hastada alerji olmadığını göstermez. Deri testlerinde çalışılmayan bir allerjene reaksiyon olma ihtimali veya bir allerjenin ciltten girdiğinde alerji yapmayıp solunumla girdiğinde alerji yapıyor olma ihtimalleri vardır. Deri testleri ile hangi maddeye ne kadar alerji olduğu öğrenilebilir. Bu testlerin dışında kanda İgE denilen bir maddenin miktarı ölçülebilir. Ayrıca cilt testlerine göre daha güvenilir ancak uygulaması zor ve pahalı bazı kan testleri de vardır.
Nasıl Teşhis Konur: Alerjik Rinit teşhisinde en önemli konu hastanın anlattıkları (anamnez) ve muayene bulgularıdır. Bu bulgulara göre alerji teşhisi düşünülüyorsa o hasta alerjik olarak kabul edilir. Deri testeleri ve diğer kan testleri allerjenin ne olduğunu anlmaya yöneliktir. Bu testler negatifte çıksa hastaya alerji tedavisi başlanır.
Nasıl Tedavi Edilir : Alerjik Rinit tedavisinde 3 ana kategori vardır.
1 -Allerjenden korunma
2- İlaç Tedavisi
3 -İmmünoterapi (Aşı Tedavisi)
Allerjenden korunma alerjik rinitin temel tedavi yöntemidir. Ancak bu genellikle mümkün değildir. Hem allerjenin tam olarak belirlenememesi, hem birden fazla maddeye alerji olması hem de allerjen belirlense bile hastanın bu maddeden uzak durmasının mümkün olmaması gibi faktörler tedaviyi zorlaştırır. Ancak yine de hastanın alabileceği bazı önlemler vardır.
- Tozlu ve dumanlı ortmalarda bulunmamak, eğer zorunlu ise maske takmak
- Isı ve nemim ayarlanması
- Polenlerin yoğun olduğu mevsimlerde mümkün olduğunca içeride olmak ve kapı pencerelerin kapalı tutulması
- Ev içinde mümkün olduğunca halı, kilim battaniye yerine deri, vinlex ve plastik eşyalar kullanılmalı
- Evde bitki ev hayvan bulundurulmamalı
- Özel hazırlanmış nevresim ve çarşaflar kullanılması eğer temin edilemiyorsa tüm çarşaf ve nevresimlerindüzenli olarak sıcak su ile yıkanması
- Elektrik süpürgesinin dışarıya toz vernmediğine dikkat edilmesi
- Tüylü oyuncaklardan uzak durulmalı
- Hasta hangi ortam ve durumlarda şikayetlerinin başladığını veya arttığını hissederse ona göre önlemini kendi almalı
İlaç Tedavisi olarak en sık kullanılan madde antihistaminiklerdir. Bu ilaçlar alerjik reaksiyonlarda rol oynayan histamini azaltmaya yöneliktir. Genellikle de çok faydalıdırlar. Allerjene maruz kalmadan önce kullanıldığında daha faydalıdırlar. Özellikle kaşıntı, akıntı ve hapşırma üzerine etkilidirler. Ancak hangi antihistaminiğin hastaya daha faydalı olacağı biraz deneme yanılma yoluyla belirlenir. Artık etkisi azalmaya başlarsa da başka bir antihistaminikle değiştirilmelidir. Bu ilaçların en önemli yan etkisi uyku hali, ağız kuruluğu, çarpıntı, idrar zorluğu, göz içi basıncının artmasıdır. Ancak son kuşak antihistaminiklerde bu yan etkiler oldukça azalmıştır.
Antihistaminklerden sonra faydasının en çok olduğuna inandığım ilaç kortikosteroidlerdir (kortizon). Bu ilaçlar ağızdan ya da kalçadan uygulandığında etkisi daha fazladır ancak yan etkilkeri de dah afzladır. Bu nenle burun spreyi olarak kullanılırlar. Burun spreyi olarak kullanıldığında yan etkisi çok azdır ve etkinliği iyidir.
Ayrıca dekonjestan denilen burun spreyleri ve kromolin adı verilen ve alerjik reaksiyonları önleyen ilçalar da vardır.
İmmünoterapi (aşı tedavisi) hastanın alerjik olduğu maddeyi düşük dozdan başlayarak artacak şekilde hastanın vücuduna verme tedavisidir. Bu şekilde vücut bu maddeyi tanıyarak alerjik reaksiyon göstermememsi prensibine dayanır. Ancak her zaman iyi sonuç vermez. Başlangıçta haftada bir olmak üzere senelerce aşı olmayı gerektirir. Bazen iyi sonuçlar alınmasına rağmen her zaman önerilmez.
Hangi Durumlarda Ameliyat Gerekir: Alerjiye bağlı et büyümeleri ve sinüzitin kronikleşmesi ilaç tedavilerinin başarısını olumsuz etkiler ve bu durumlarda ameliyat gerekebilir.

SAĞLIK DEYİNCE