Tüm Sağlık Bilgileri İçin Tıklayın

Google
 
**CİNSEL SAĞLIK**

19 Nisan 2008 Cumartesi

Cinsel Dürtüleri Uyumsuz Olan Çiftler Ne Yapabilir ?

Pek az çiftin cinsel dürtüleri tam bir uyum içindedir ve her seferinde eşlerden birinin kendisini öteki kadar seksi ve tutkulu hissetmesini bekle­mek mantıklı olmaz. İlişkinin baş­langıcında durum bu olabilir, ama zamanla çiftlerin çoğu kendi cinsel dürtülerini, işlerini, çocukları ve benzeri noktaların da dikkate alındı­ğı bir sevişme ritmini yakalayacak­tır. Cinsel dürtüler gerçekten uyumsuzsa, bunu açıkça tartışmak, öteki eşin başarısız ya da anormal oldu­ğunu ima eden hiçbir yorumda bu­lunmaksızın bu uyumsuzluğu açık yüreklilikle kabul etmek yararlı ola­bilir. Cinsel ilişkilerde vurgu orgaz­ma ulaşıp ulaşmama üzerine yoğunlaştırılmamalı, daha çok cinselli­ğin olanak verdiği yakınlık ve ileti­şim üzerinde durulmalıdır. Birbirine sarılmak ve birbirini okşamak cinsel birleşme kadar haz verebilir ve eş­lerden biri daha aktifse, eşinin yar­dımıyla ya da tek başına mastürbas­yon yapması engellenmişlik duygu­sunu önleyebilir. Her eşin arzuladığı fiziksel yakınlık miktarında ve dere­cesinde ciddi bir fark varsa, ilişkiyi yeniden değerlendirip, diğer olum­lu faktörlerin bu ilişkiyi sürüdürülmeye değer kılıp kılmadığını gör­mekte yarar vardır.

Kısırdöngü

Başlangıçta sorun yalnızca fiziksel olsa da, cinsel sorunların hemen hepsinde kişinin başarısızlık korkusu sorunu ağırlaştırır.Yeni doğum yapmış, vajinasındaki yara izleri yeni kapanan bir an­ne doğumdan sonra canını çok yakan ve ona doğumla ilgili bütün güçlükleri adeta yeniden yaşatan bir cinsel birleşme denemesi yaşamış­sa, daha sonra cinsel ilişki düşünce­si bile kasılıp kalmasına yeterli olabi­lir. Çok çalıştığı ya da çok fazla alkol aldığı için birbiri ardına iki kez sert­leşme sorunu yaşayan orta yaşlı birerkek bir sonraki cinsel birleşme de­nemesine bir sınav gibi yaklaşacak­tır. “Bu kez de başaramazsam, ne yaparım bilmem”. Başarma baskısı mantıksızca artar, başarısızlık korku­su egemen olur, kişi cinsel birleşme sırasında gevşeyemez ve elbette korktuğu yine başına gelir. Kadın da çok gerildiği ve erkekte sertleşme olmadığı için cinsel ilişkiyi bir eziyet gibi yaşar. Böylece ikisi de ciddi bir sorunları olduğuna inanırlar ve kı­sırdöngü iyice yerleşir.
Neler olup bittiğinin farkında olunsa bile, böylesine bir kısırdön­günün kırılması şaşırtıcı ölçüde güç olabilir. Kişinin özgüvenini yitirmesi ve yetersizlik duygusuyla kilitlen­mesi son derece kolaydır ve her cin­sel “başarısızlıkta” bu pekişecektir. Anlayışlı bir eş yardımcı olabilir, ama genellikle eş de bu arada kendi yetersizlik duygularıyla uğraşmakta­dır: “Neden artık benimle sevişmek istemiyor? Artık çekici değil miyim? Başkasıyla ilişkisi mi var?”
Dolayısıyla seks terapisinde özel­likle eşlerin bu negatif duygularını ifade etmelerine olanak vermek, kendilerini sürekli geriye çeken bu kısırdöngüden çıkmalarını ve başar­ma baskısı olmaksızın birbirlerinin fi­ziksel yakınlığından hoşlanmayı öğ­renmelerini sağlamak amaçlanır. Te­rapistler genellikle, bu kitabın iler­deki bölümlerinde (s. 36-39) anlatı­lan “Beş duyuya odaklanma” egzer­sizlerinden yararlanarak, çiftlerin yavaş yavaş gevşemelerine ve bir za­manlar yaşadıkları hazzı ve güveni yeniden kazanmalarına yardım et­meye çalışır.

Bilgisizlik, Efsaneler Ve Basmakalıp Düşünceler

Günümüzde bilgiye erişim olanakla­rının daha fazla olmasına karşın, in­sanların çoğu hâlâ anatomiden (özellikle kadın cinsel organlarının anatomisinden) doğurganlığa ya da prezervatifi doğru takma yöntemine kadar cinsellikle ilgili birçok konuda yeterince bilgi sahibi değildir. Çoğu kişi arkadaşlarından ya da magazin dergilerinden her zaman da doğru olmayan bilgi kırıntıları topluyor.
Doktorlar sık sık, cinsel birleşme sırasında eşlerinin vajinada bir “yumru” hissetiğini söylediğini akta­ran kadınlarla karşılaşıyor. Muaye­nede bu yumrunun vücudun normal bölümlerinden biri olan rahim boy­nu (serviks) olduğu anlaşılıyor. Özellikle kadınlar kendi anatomile­rin tanımadan büyüyebiliyorlar. Cin­sel birleşme çabası sırasında penis vajinaya giremezse kendilerinde bir sakatlık olduğunu düşünebiliyorlar ya da sertleşmiş bir penisin kendi vajinalarına sığabileceğine inanamı­yorlar.
Ayrıca bazı kişilerin cinsellik ko­nusunda kapalı ve çekingen bir ya­pısı vardır. Bunda kültürün, dinin ya da yetiştirilme biçiminin rolü olabilir. Örneğin birçok dinde cinsel birleşmenin ne zaman yapılabileceği ve âdet kanamaları sırasında kadınların neler yapıp neler yapamayacakları konusunda katı kurallar vardır ve ge­beliği önleyici yöntemler yasak ola­bilir. İffetliliğe yüklenen anlam kadı­nın kendi vücudunu incelemesini engelleyebilir ve doktordan bilgi ya da yardım istemede son derece zor­lanabilir. Cinselliğin günah ve suçla ilişkilendirilmesi mantıklı düşünmeyi engelleyecek kadar derin kökler sal­mış olabilir; bu da çeşitli cinsel zor­luklara yol açar.
Bir başka sorun da, giderek daha açık fikirli yaklaşımların benimsen­mesine karşın, hâlâ kadının ve erke­ğin şu ya da bu biçimde basmakalıp cinsel rollere uymasının beklenmesi­dir. Erkeklerin her zaman sevişmeye hazır, çok erkeksi ve yaşamın bütünyönlerini denetim altında tutan güç­lü kişiler oldukları varsayılıyor. Öte yandan erkeklerin duyarlı ve duygu­sal olmaları, içlerinden geçen gizli duygularını kolayca dile getirebil­meleri beklenmiyor.
Kadınlara da şu ya da bu şekilde kadının cinsel organlarının ve cinsel­liğin “kirli” olduğu ve iyi kızların cin­sel ilişki peşinde koşmayacakları ve cinsellikten hoşlanmayacakları me­sajı iletiliyor. Erkekler tarafından yanlış anlaşılabileceği ve bunun ba­şını belaya sokabileceği korkusun­dan kurtulsa bile, çoğu kadın cinsel­lik konusunda tam olarak kendini ifade etmekte zorlanabiliyor. Erkek çocukların ve yetişkin erkeklerin mastürbasyon yapması kabul edilse (hatta beklense) de, genç kızlarda ve yetişkin kadınlarda mastürbasyonve cinsel fanteziler birer tabu olma­ya devam ediyor.
Flört ederken bu çelişik roller ve beklentiler ilişkiye bir başka çeşni katabilir, ama uzun süreli bir ilişkide cinsel doyumun önünde engel oluş­turması mümkündür. Seks terapisi kişilerin ve çiftlerin bu karmaşık kül­türel beklentilerle ilgili duygularını ortaya çıkarmalarına olanak verir. Ayrıca cinselliğe istedikleri kadar il­gi duyma ya da duymama ‘izni’ de verebilir.

Cinsel Teknik

Son olarak teknik üzerine bir şeyler söyleyelim. Genellikle bir erkeğin kadına penisinin nasıl okşanmasın­dan hoşlandığını göstermesi, kadı­nın ona klitorisini nasıl okşamasını istediğini açıklamasından daha ko­laydır. Bu çok daha fazla incelik ge­rektirir ve kadın mastürbasyon yap­madıysa ya da kendi vücudunu araştırmadıysa, kendisine nasıl dokunulmasının hoşuna gideceğini ya da nasıl orgazm olacağını bilmeye­bilir. Klitoris çok duyarlıdır ve şid­detli ya da sert hareketler hazdan çok acı verebilir. Kadınların çoğu doğrudan temas sırasında kiitorisin ucunun fazla duyarlı olduğunu söy­lüyor ve yavaşça çevresinin okşan­masını tercih ediyor.
Bir ilişkide iki insanın cinsel uyu­ma ulaşmaları zaman alır; eşlerden biri ya da ikisi deneyimsizse bu da­ha da geçerlidir. İyi seks genellikle tutku, şefkat, kendini bırakma ve tekniğin bir karışımıdır ve yorgun bir işgününün sonunda bunların hiçbiri kolay değildir. Günümüzde kitapçı­larda birçok cinsel ilişki kılavuzu, hatta gerçek çiftlerle çekilmiş vide­olar satılıyor. Çok çekingen olmayan çiftlere bunlar ipuçları sağlayabilir, ama belki de en iyi çözüm birbirine zaman ayırmak ve zaman tanımak olacaktır.

Cinsel İlişki Ne Zaman Ağrıya Neden Olur ?

Cinsel ilişkinin ağrıya neden olması kadınlarda daha sık görülür. Bunun nedeni fizik­sel ya da psikolojik bir sorun olabile­ceği gibi, çoğu zaman bu ikisi birlik­te rol oynar. Ağrılı bir cinsel birleşme deneyimi bir sonraki ilişkide endişe­ye yol açarak gevşemeyi ve kayganlaştırıcı salgılanmasını önlediği için, cinsel ilişki yine ağrılı olabilir ve bu böylece devam edebilir. Endişe çok yoğunsa vajina kaslan spazm yapa­rak penisin vajinaya girişini bütünüy­le engelleyebilir. Vajinizm adı verilen bu durum daha sonra ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Erkekte cinsel ilişki sırasında ağ­rının genellikle fiziksel bir nedeni vardır, çoğu zaman da bu penis de­risindeki bir enfeksiyondur. Seyrek görülen diğer nedenler aşağıda tar­tışılacaktır.

Kadında Cinsel İlişki Sırasında Ağrı

Disparöni’ terimi tıpta cinsel birleş­menin mümkün ama ağrılı olduğu durumu tanımlar. Çok sık görülür ve çoğu kadın cinsel yaşamında bunu hiç değilse biraz yaşamıştır. Kadınla­rın kadın doğum uzmanlarına (jine­kologa) ya da cinsel işlev bozukluğu merkezlerindeki doktorlara en yay­gın başvuru nedeni budur.
Bazen kadın bunu dile getirmeye utanır ve doktorun sormasını bekler (doktor ise bunu sorabilir ya da sor­mayabilir) ya da bunun yerine başka belirtilerden, örneğin âdetlerinin çok şiddetli olduğundan yakınır. Oysa cinsel ilişki sırasında ağrı dok­torun tanı koymasını kolaylaştıracak önemli bir belirtidir.

Cinsel İlişki Sırasında Ağrının Nedenleri

Doktorlar cinsel ilişki sırasında ağrıyı (disparöri) ikiye ayırır: yüzeysel ağrı ya da derinde ağrı.Penis vajinaya girerken ağrı olu­yorsa ve vajinanın girişinde hissediliyorsa, yüzeysel disparöni sayılır. Penisin vajinaya rahatça girebilmesi­ne karşın, bütünüyle girdikten sonra “derinde” karnın alt tarafında bir ağrı hissediliyorsa, bu derin disparöni olarak adlandırılır. Bunların ikisi birlikte de görülebilir.Vajina kaslarının spazm yapması (kasılı kalması) nedeniyle penis vajinaya hiç giremiyorsa, bu durum vajinizm olarak adlandırılır.
Enfeksiyonlar (yüzeysel ya. ân derinde); Mantar (kandida), trikomonyaz (bir tür mantar), genital herpes ve hafif bazı bakteri enfeksiyon­ları cinsel ilişki sırasında ağrı yapan yaygın nedenler arasında yer alır. Şu belirtiler olabilir:
* Vajina akıntısının renginde, ko­kusunda ve miktarında değişiklik* Kaşıntı ya da ağrı* Kabarcık ya da sivilcelerin görül­mesi; bunlar patlarsa içinden saydam sıvı, kan ya da cerahat çıkabilir.
Klamidya enfeksiyonu ya da belsoğukluğu (gonore) daha seyrek gö­rülür, ama rahim boynu, rahim, yu­murta kanalı ve yumurtalıklarda ilti­haba yol açarak derinde hissedilen ağrı yapabilir.Enfeksiyondan kuşkulanmıyorsa, cinsel yolla bulaşan hastalıklar açı­sından tam bir değerlendirme yapıl­ması gerekecektir. Bundan sonra uygun tedavi verilebilir.
Genel kural olarak cinsel organ­ları yalnızca suyla yıkamak en iyisidir; sabunlar, duş jetleri, köpük ban­yoları ve mikrop öldürücü maddeler vajinadaki sağlıklı bakterileri yok eder ve diğer enfeksiyonların geliş­mesine uygun bir ortam hazırlar.
Enfeksiyon geçtikten sonra kalan iltihap ve kayganlaştırıcı salgıların azalması yüzünden cinsel ilişki bir süre daha ağrılı olabilir.
Doğumdan ya da ameliyattan sonra yaşanan soranlar (yüzeysel ya da derinde): Özellikle doğum sı­rasında vajinada yırtılma varsa ya da bir bölüm kesilip daha sonra dikildiyse (episyotomi), doğumdan son­ra vajinanın biçiminde bazı değişik­likler olabilir. Oluşan nedbe dokusu vajinanın diğer bölümleri kadar es­nek olmayabilir, bu da cinsel ilişki sı­rasında ağrıya neden olur.
Kadınlar doğumdan sonra iste­dikleri zaman ya da yırtık veya dikiş­ler iyileşir iyileşmez cinsel ilişkiye girebilir. Kadınların bir kısmı do­ğumdan iki hafta sonra cinsel ilişkiye başlarken, bir kısmı doğum sonra­sında ilk doktor muayenesine kadar beklemeyi tercih ediyor. Doğumdan sonra cinsel isteklerinde (libido) de­ğişiklik (artma ya da azalma) oldu­ğunu ve cinsel ilişkinin, doğum sıra­sında vajina kasları fazla gerildiği için gebelikten öncesine göre ol­dukça farklı duygular yarattığını fark edebilirler.
İdrar tutamama ya da rahim sark­ması (prolapsus) nedeniyle yapılan ameliyatlardan sonra da vajina böl­gesinde bazı değişiklikler olabilir. Bazen cerrah, nedbe (yara) dokusu gelişmiş alanları düzelterek cinsel birleşmenin kolaylaşmasını sağlaya­bilir.
Rahim boynu, rahim, yumurta­lık kanalı ya ila yumurtalık sorun­ları (derinde ağn): Aşağıda sırala­nan yaygın bazı jinekolojik sorunla­rın hepsi cinsel birleşme sırasında derinde hissedilen ağrıya neden ola­bilir:
* Pelvik enflamatuar hastalık (en­feksiyon nedeniyle rahim ve yu­murtalık kanallarında iltihap).* Miyom: Bunlar rahim içindeki sert bağ dokusu kütleleridir. Tek ya da birden çok olabilir ve bü­yüdükçe ağrıya yol açabilir.* Endometriyoz (rahim dokusunun rahim dışında gelişmesi; bu du­rumda âdet kanaması sırasında bu doku da kanar).* Yumurtalık kistleri: Bunlar gide­rek büyüyebilir ve cinsel ilişki sı­rasındaki basınç ağrıya neden olabilir.
Bunlara şiddetli, sancılı ya da dü­zensiz âdet kanamaları eşlik edebi­lir. Âdetler arasında ya da cinsel iliş­kiden sonra kanamalar da varsa ya da karnın alt bölümünde ağrı ve kilo kaybı söz konusuysa rahim boynun­daki ya da pelvis (leğen kemiği) bölgesindeki tümörleri de dışlamak için gerekli incelemeler yapılmalıdır.
Kadınlar servikal sürüntü testini daima zamanında yaptırmalı ve mu­ayene ve gerekli incelemeler için doktora başvurulmalıdır. Ultrason incelemesi ve uzman görüşü alınması gerekli olabilir.
Kayganlaşma yetersizliği (yüzeysel ağrı): Uzun süreli ya da sert cinsel birleşmelerde ya da çok sık (günde birkaç kez) yapılan cinsel birleşmelerde sürtünme nedeniyle ağrı olabilir. Bu sorun su bazlı kayganlaştıncılarla azaltılabilir, ama rahatsızlık geçene kadar cinsel birleşmeden kaçınmak da bir fikirdir. Yağ bazlı kayganlaştırıcılann (masaj yağları,vazelin, yemeklik yağlar, vb) lastiğe zarar vererek prezervatif kazalarına yol açtığını unutmayın.
Üretilen kayganlaştırıcı salgı miktarı cinsel uyarılma sırasında bile kadından kadına çok farklılık gösterebilir, bu nedenle ek kayganlaştı­rıcı kullanmak cinsel ilişkiyi rahatla­tabilir.
Vajina kuruluğu ve vajina doku­sunda incelme menopozun sonuçla­rından biridir. Dolayısıyla menopoz­daki kadınlar ek kayganlaştırıcı kul­lanmalı ve bölgesel olarak vajinaya ya da tüm vücuda yönelik hormon yerine koyma tedavisi almayı dü­şünmelidir.
İlk cinsel ilişki (yüzeysel ve/ve­ya derinde ağrı); İlk kez cinsel ilişki­ye giren kadınlar, özellikle tampon­la ya da başka nedenlerle himen (kızlık zarı) yırtılmamışsa ağrı duya­bilir. Buna endişe, deneyimsizlik (her iki eşin), yeterince uyarılmama, dolayısıyla yeterli kayganlaştırıcı sal­gılanmaması ve erkeğin beceriksizli­ği ya da fazla zorlaması gibi etmen­ler de eklenir.Endişeyi azaltmak için şunlara dikkat edilebilir:*Cinsel birleşme konusunda ye­terli bilgi edinmek,*Önceden gebeliği ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları önleyici tedbirler almak (örneğin prezer­vatif kullanmak ve gebeliği önle­yici hap kullanmak),*Bulunulan çevrede ve eşle ken­dini rahat hissetmek,*Penis vajinaya girmeden önce yeterince kayganlaşma olduğun­dan emin olmak.
Prezervatifle su bazlı kayganlaştırıcıları güvenle kullanabilirsiniz. Yağ­lı kayganlaştırıcıların çoğu (vazelin, masaj yağları, yemeklik yağlar) pre­zervatifin yırtılmasına neden olur.
Vajinaya önce bir parmağın, ar­dından iki parmağın sokulması ve penisin vajinaya aşamalı olarak ya­vaşça girmesi yararlı olabilir. Kadının bütünüyle gevşemesi ve vajinanın penis tarafından gerilmesi duygusu­na alışması için birkaç cinsel birleş­me dönemi gerekebilir.
Vajinamn ve himenin (kızlık zarı) yapısına ilişkin soranlar (yüzey­sel ağn): Bazı kadınlarda vajina girişi çok dardır ve gerilince acır. Bazı ka­dınlarda da normalde ilk cinsel ilişki­de yırtılan himen kalındır ve tam yırtılmayarak ağrıya neden olur ya da ucu ikiye ayrılır ama ortada sert bir bant kalır ve cinsel birleşme sırasında rahatsızlık verir. Sayıları az da olsa bazı kadınlarda vajina bir doku bölmesiyle uzunlamasına ortadan ikiye ayrılmıştır, cinsel birleşme sırasında bu da ağrıya neden olacaktır.
Doktorun muayenesiyle seyrek görülen bu gibi sorunlar kolayca dış­lanabilir ya da böyle bir sorun varsa çoğu zaman basit bir ameliyatla he­men giderilir.
Psikolojik nedenler: Kadında cinsel birleşme sırasında vücuda bir giriş söz konusu olduğu için, seviş­me güvenli bir ortam ve gevşemiş bir ruh hali gerektirir. Duyulan her­hangi bir endişe (kendi cinselliğiyle, gebelikle, ilişkiyle, vb. bağlantılı) vajina kaslarının gerilmesine ve cin­sel ilişki sırasında ağrıya neden ola­bilir.
Kadın, ağrıya yol açabilecek fizik­sel bir etmen nedeniyle ya da çocuk doğurma ya da tecavüz gibi kötü bir anıyla da gerilebilir. Yoğun endişe aşağıda tartışılan vajinizme yol aça­bilir. Psikolojik bir nedenin varlığın­dan kuşkulanıyorsa, bir cinsel ruh sağlığı (psikoseksüel) danışmanlığı işe yarayabilir.
VajinizmVajinizm vajinanın alt bölümündeki kasların denetim dışı kasılması so­nucunda penisin girişinin ağrılı ya da imkânsız olması şeklinde tanımlanır. Bazı vakalarda uyluk kasları da kasıldığı için, eşin vajinaya yaklaşması bile mümkün olmaz.
Vajinizm bulunan kişilerin bir bö­lümü tampon kullanabilir ve vajinal muayene yaptırabilir ama cinsel iliş­ki kuramaz, bir bölümünde ise vaji­naya dokunulması ya da herhangi bir şeyin girmesi tepkiye yol açar.
Evliliğin cinsel birleşmeyle ta-mamlanamamasının en yaygın ne­denlerinden biri olan vajinizmin yak­laşık bin kadından beşinde görüldü­ğü sanılıyor ve seks terapistlerine başvurularda görülme sıklığı %5 ile %42 arasında değişiyor.
Yoğun bir ağrı ve endişe varsa, yukarıda sayılan ağrılı cinsel ilişki nedenlerinin hepsi vajinizme yol açabilir. Tecavüz ya da cinsel istis­mar gibi çok sarsıcı cinsel deneyim­lerden sonra da görülebilir.
Belirgin bir tetikleyici etmenin olmadığı ve kadının daha önce cin­sel ilişkiye girmediği durumlarda vajinizme yol açan cinsel birleşme ve kadın cinsel organları konuların­daki bilgisizlik ya da yanlış bilgiler­dir. Cinselliği ve çıplaklığı “kirlilik” olarak algılayan suçluluk duygusu ve derin kültürel ya da dinsel inanç­lar da rol oynayabilir.
Vajinizmin giderilmesinde anla­yışlı bir doktorun ya da seks terapis­tinin desteği çok yararlı olabilir.
Nazikçe gerçekleştirilen bir mu­ayeneyle fiziksel sorunlar dışlanmalı­dır. Bundan sonra kadının vücuduyla ilgili korku ve fantezilerini dile getir­mesine olanakverilmeli, ardından da kendi cinsel organlarını tanıması sağlanmalıdır. İsterse bu görüşme­lerde eşi de yanında bulunabilir.
Kadının hangi kaslarının kasıldı­ğını ve bunları nasıl gevşeteceğini anlaması sağlandıktan sonra, doktor bir parmağın hafifçe sokulmasının mümkün olduğunu gösterir. Daha sonra kadının bunu parmaklarıyla ya da farklı boyutlardaki “vajinal alıştıncılar”la kendisinin denemesi teşvik edilir. Daha sonra tam bir cinsel bir­leşmeden önce çift, penisin girişini kadının denetim altında tuttuğu eg­zersizler yapabilir.Sonuç son derece iyidir ve seks terapistleri bu sorunlarda çok başarı­lı olduklarını belirtiyorlar. Hafif vaka­larda birkaç görüşme yeterli olabili­yor, ama ağır vakalarda daha fazla görüşme yapılması gerekebilir.

Erkekte Cinsel Birleşme Sırasında Ağrı

Erkekte cinsel birleşme sırasında du­yulan ağrının hemen her zaman fi­ziksel bir nedeni vardır; psikolojik sorunlar ağrı yerine sertleşme güç­lüğüne yol açar. Ağrının yaygın ne­denleri şunlardır.
YaralarSert ya da uzun süreli cinsel birleş­me penis başında ya da sünnet deri­sinde küçük yaralara neden olur. En­feksiyon bunların iltihaplanmasına ve ağrı yapmasına yol açar.
Sünnet derisi darlığıSünnet olmamış erkekler bazen sün­net derisini geriye çekmekte zorlanır ve sertleşmeyle bu alan dar gelir ve ağrı verir. Sünnet derisinin arkasın­daki alanın temizliği de zor olabilir ve bunun sonucunda gelişen bir en­feksiyon ağrıyı daha da artırır. Bu so­run sık sık yaşanıyorsa sünnet düşü­nülmelidir.
Sünnet derisi darlığına bağlı sey­rek görülen bir komplikasyon da parafimozistir; bu durumda erkek sertleşmeden sonra sünnet derisini ge­riye çekemez. Sünnet derisi dar bir bant gibi penisi sararak şişmeye ve ağrıya neden olur. Bu durumda der­hal bir acil servise başvurulmalıdır; ihmal edilirse bu durum kalıcı hasa­ra yol açabilir.
Enfeksiyonlar ve deri reaksiyonlarıHerpes enfeksiyonu penis üzerinde ağrılı, kaşıntılı kabarcıklara neden olur; birkaç gün sonra bu kabarcıklar patlar ve kabuk bağlar. Genital siğil­ler deri üzerindeki küçük karnaba­harlara benzer.
Özellikle eşlerinde mantar olan erkeklerde de zaman zaman mantar (kandida) gelişebilir ve penis başın­da tahriş, kızartı, bazen de şişmeye neden olur. Sünnet derisinin altında kalın beyaz bir akıntı toplanabilir.
Belsoğukluğu ve etkeni belirle­nemeyen (non-spesifik) üretrit idrar yolunda yanma ve akıntıya yol açtı­ğı gibi idrar yaparken ve boşalma sı­rasında ağrıya da neden olur. Bu en­feksiyonlardan birinden kuşkulanılır­sa, hastaneye ya da ürologa başvu­rularak tam bir kontrolden geçilme­lidir.
Bazı erkeklerde sıradan prezer­vatiflerde kullanılan lastiğe ya da kayganlaştırıcıya karşı alerji vardır. Günümüzde büyük firmalar hipoalerjik prezervatifler de üretiyor. Ay­rıca masaj yağı, banyo köpüğü, duş jeli ya da sabun da deri reaksiyonla­rına neden olabilir.
Seyrek rastlanan nedenlerSertleşince penisin bükülmesine ne­den olan doğumsal bozukluklar da ağrıya neden olabilir. Peyronie has­talığı adı verilen bir durumda peni­sin gövdesi boyunca bağ dokusu gelişmiştir ve asimetrik ağrılı sert­leşmeye yol açmaktadır. Bu sorun birkaç ayda ya da birkaç yılda kendi­liğinden düzelebilir, ama cinsel bir­leşme mümkün değilse yardım is­tenmelidir. Bazı erkeklerde sorun ameliyatla çözülür. Her durumda ürologun görüşünü almakta yarar olabilir.
Bazı erkeklerde boşalma sonra­sında penis başında öylesine yoğun bir duyarlılaşma gelişir ki erkek bo­şalmaktan korkar. Bazı genç erkek­lerde de torbaların kasılmasını sağ­layan kremaster kası fazla çalışır ve cinsel ilişki sırasında spazm tarzında ağrıya neden olabilir. Boşalmadan uzun süre uyarılmış kalma da kasık­larda zonklayıcı ağrı yapabilir.
Priapizm penisteki sertleşmenin saatlerce geçmemesi ve ağrıya ne­den olmasıdır. Kalıcı hasar gelişebi­leceği için, derhal acil servise başvu­rulmalıdır.

Erken Boşalma

Cinsel yaşamın başlangıcında erkeklerin çoğunda cinsel ilişki sırasında erken boşal­ma olur ve bu öğrenme sürecinin doğal bir aşaması sayılabilir. Cinsel­liği çok yoğun yaşadıkları ve kolay­ca uyarıldıkları için, orgazmı ertele­yerek kadın arkadaşlarının da orgaz­ma yaklaşmasını bekleyemezler.
Deneyim kazandıkça çiftlerin ço­ğu eşlerin ikisi için de doyurucu bir sevişme tarzı bulur; bunun yolu ön sevişmeyi kadın yeterince uyarılana kadar uzatıp penisin vajinaya girişi­ni ertelemek olabileceği gibi, erke­ğin sık sık mastürbasyon yaparak cinsel dürtüsünü yatıştırması da ola­bilir.
Yaş ilerledikçe bazı erkekler or­gazmı giderek daha kolay denetim altına alabildiklerini fark eder. Ama bazı erkekler kendilerinin ve eşleri­nin istediğinden daha erken boşal­maya devam eder. Gerçekten de penis henüz vajinaya girmeden yada girer girmez orgazma ulaşırlar. Cinsel birleşme uzayamaz, bu da eş­ler arasındaki yakınlığa zarar verebi­lir ve ilişkiyi tehlikeye sokabilir. Er­kek karamsarlaşır, özgüvenini yitirir, bu da bazen sertleşme başarısızlığı ya da cinsel istek kaybı gibi başka bazı cinsel sorunlara neden olur. Bu durumdan kadın da zarar görür, is­tenmediği ve sevilmediği duygusu­na kapılır.
Erken boşalma “penis vajinaya girmeden, girerken ya da girer gir­mez pek az cinsel uyarılmayla iste­meden boşalmanın sürekli bir biçim­de devam etmesi” olarak tanımlana­bilir.
Cinsel sorunlar arasında en yay­gın olanının bu olduğu söylenir. Çe­şitli araştırmalar erkeklerin üçte biri­nin orgazmı düzenli olarak denetim altında tutmakta güçlük çektiğini gösteriyor. Seks terapisi için başvu­ran erkeklerin yüzde 60′ında bu so­run vardır.
Diğer bazı araştırmalar da erkek­lerin yaklaşık %4′ünün vajinaya gir­dikten sonra yaklaşık bir dakika için­de, %75′inin ise iki dakika içinde or­gazm olduğunu gösteriyor.

Erken Boşalmaya Ne Yol Açar ?

Bu konuda birçok görüş vardır. Bazı­ları acele kaçamaklarla ya da fark edilme korkusuyla yaşanan ilk cinsel deneyimlerin erkeği çabuk boşalma­ya sevk ettiğine inanıyor.
Diğerleri, nedenin endişe ya da erotik uyarılara aşırı duyarlılık oldu­ğunu ileri sürüyor.Ünlü seksolog Helen Singer Kap­lan, sorunun temelinde erkeğin or­gazmdan hemen önceki duygularını ayırt edememesi, dolayısıyla da de­netim altına alamamasının yattığına inanıyor. Birçok seks terapistinin de desteklediği bu teoride sorun çocu­ğun idrarını tutmayı öğrenmesine benzetiliyor; nitekim çocuklar dolu bir idrar kesesinin nasıl bir duygu olduğunu anlamadan, buna alışmadan ve bunun üzerinde kontrol sağlama­dan idrarlarını tutamazlar.
Fiziksel nedenler çok seyrek gö­rülür, ama bir erkek böyle bir sorunu daha önce hiç yaşamadıysa ve ko­şullarda (örneğin eş değiştirme gibi) hiçbir değişiklik olmadıysa, dokto­run prostat sorunu ya da nörolojik bir hastalık olasılığını dışlaması ge­rekir.
TedaviStandart tedavi seks terapisidir, ama ilaç tedavisi de uygulanabilir. Araş­tırmacılar yeni antidepresanlardan bazılarının (örneğin sertralin) boşal­mayı geciktirerek her iki eş açısın­dan da doyumu artırabildiğini belir­lemiştir. İlacın aralıklı kullanılması da sürekli kullanım kadar etkili görünü­yor. Bununla birlikte, bulantı ve cin­sel istek azalması gibi yan etkileri vardır.
Erken boşalma vakalarının ço­ğunda seks terapisi başarılı sonuç veriyor ve bazen birkaç haftada so­nuç alınıyor. Ama bu yaklaşım eşler arasında iyi bir iletişim olmasını ve disiplinli bir yaklaşımı gerektiriyor.
Birçok çift için bir seks terapisti­nin yardımını almak yararlıdır, çünkü önceden belirlenmiş bir programı ve bir “yetkili” tarafından dile getirilen yapılacaklar’ ile ‘yapılmayacaklar’ı uygulamak daha kolaydır.
Ayrıca seks terapisti eşleri kendi cinselliklerini keşfetme konusunda eğitebilir, bu sorun nedeniyle birik­miş olabilecek endişe ve öfkelerin giderilmesini sağlayabilir ve eşleri destekleyip teşvik edebilir. Bazen seks terapisti erken boşalma sorunu ele alınmadan önce, bir danışmanla ilişkinin ele alınmasını önerebilir.
Bununla birlikte, eşlerin ikisi de gerçekten istekliyse, kendi cinsellik­leri konusuna rahat yaklaşıyorlarsa ve bu sorun nedeniyle ilişkileri çok zarar görmediyse, bu egzersiz dizi­sini evde kendi başına uygulamak da mümkün olabilir.
Tedavide neler yapılır ?Terapistlerin çoğu “beş duyuya odaklanma” egzersiziyle “durup-başlama” tekniğini ya da “sıkma” tekniğini birlikte kullanıyor.Beş duyuya odaklanma, ünlü seksologlar Masters ve Johnson ta­rafından geliştirilen bir yöntemdir. Bu yöntem, uyarılma ve orgazma ulaşma baskısı olmaksızın, dolayı­sıyla cinsel ilişkide başarılı olma en­dişesinin bulunmadığı rahat bir or­tamda, eşlerin yeniden birbirlerine dokunma ve okşamanın hazzına varması için tasarlandı.
Birçok çiftte cinselliğe ilişkin duygular esas olarak orgazma ve birbirlerine haz verip veremeyecek­lerine odaklanmıştır. Beş duyuya odaklanma yöntemi çifte her şeye yeniden başlama fırsatı veriyor.
Durup-başlama tekniğinde kadın erkeğe mastürbasyon yaptırmaya başlıyor, erkek orgazma yaklaştığını hissettiği anda işaret edince duruyor ve erkeğin orgazma ulaşma dürtüsü geçene kadar bekliyor. Sonra bir kez daha eşini uyarmaya başlıyor ve bu süreç birkaç kez tekrar edildikten sonra orgazma izin veriliyor. Sıkma tekniğinde kadın orgazma yaklaşan erkeğin penisini 15-20 saniye sıka­rak orgazma ulaşma dürtüsünün geçmesini ve penisteki sertleşmenin biraz azalmasını sağlıyor. Bu teknik­te de orgazma izin verilene kadar aynı süreç birkaç kez tekrarlanıyor.
Bu iki tekniğin etkili olmasının nedeni, erkeği orgazmdan hemen önceki duygulara alıştırarak, bunlar üzerinde adım adım denetim kurmasına olanak vermesidir. Bazı er­kekler bu denetimi bir kez öğrenin­ce artık sürdürdüklerini söylerken, diğer bazıları belli aralıklarla bu eg­zersizi tekrarlama gereği duyabilir.
Kaldı ki, cinselliği sadece bir or­gazm aracı olarak değil, gevşeme ve karşılıklı haz alma yöntemi olarak ele almanın bütün ilişkilerde göz önünde tutulması gereken iyi bir il­ke olduğu unutulmamalıdır. Burada tanımlanan egzersizin izleyen aylar­da belli aralıklarla tekrarlanması ge­rekebilir.
Başarı oranı çok yüksektir ve seks terapistleri 3-4 ay sonra “tam düzel­me” oranının %90′ın üzerinde oldu­ğunu bildirmektedir

Sertleşme Sorunları

Erkeklerin çoğunun çok seyrek de olsa, en olmayacak za­manda yaşadığı rahatsız edi­ci bir sertleşememe deneyimi var­dır; bu genellikle yorgunluğa, alkole ve yeni bir eşi etkileme endişesine yorulur.
Bununla birlikte İngiltere’de beş milyona yakın erkeğin sürekli sert­leşme sorunu yaşadığı tahmin edili­yor. Bazı araştırmalar da erkeklerin yaklaşık %7’sinin yaşamlarının şu ya da bu döneminde sertleşme konu­sunda ciddi sorunlar yaşayacağını gösteriyor.Ne yazık ki bu veriler, tedaviyle başarılı sonuç alınabilmesine karşın, sorunu olan kişilerin yalnızca %10′unun tedavi için başvurduğunu da gösteriyor.
Erkeklerin çoğu doktora başvur­maktansa sorunu görmemeyi ya da reddetmeyi tercih ederek mutluluk­larını ve sağlam bir ilişkiyi tehlikeye atabiliyor. Sertleşme sorunu olan erkek kendini çok yetersiz, tam bir er­kek değilmiş gibi hissedebilir ve eşiyle cinsel temastan kaçınabilir. Bu durum eşine de zarar verebilir; o da kendisini çaresiz ve reddedilmiş his­sedebilir ya da erkeğin bir başka iliş­kisi olduğunu düşünebilir.
Sürekli sertleşme (ereksiyon) so­runlarına modern tıpta “erektil işlev bozukluğu” adı verilir. Bu terim, hâ­lâ yaygın bir biçimde kullanılan, oy­sa zayıflığa ya da yeterince erkeksi olmamaya atıfta bulunduğu için yanlış bir terim olan “iktidarsızlık” ya da “güçsüzlük” teriminin yerini alı­yor.
Erektil işlev bozukluğu mastür­basyonla sertleşme sağlayıp orgaz­ma ulaşabilirken cinsel ilişkide bunu başaramamaktan, nasıl uyarılırsa uyarılsın sertleşmenin hiç gerçekleş­memesine kadar değişen çok farklı boyutlarda yaşanabilir.
Günümüzde uzmanlar vakaların yaklaşık %70′inde fiziksel bir neden olduğuna, geri kalan bölümde ise sorunun ruhsal durumla ilgili (psiko­lojik) olduğuna inanıyor.
Her iki nedene yönelik başarılı tedavi olanakları vardır. Erkek her hangi bir anda, örneğin uykuda ya da sabah uyandığı zaman sertleşme yaşamaya devam ediyorsa, sorunu neredeyse kesinlikle psikolojiktir.

Erektil İşlev Bozukluğu Nedenleri

FİZİKSEL NEDENLER
*Alkol ve ilaçları Alkol ve ilaçlan Erekti! işlev bo­zukluğu vakalarının 6′da 1 ‘inin alko­le bağlı olduğu düşünülüyor. Bazı ilaçlar da soruna neden olabilir; bun­lar arasında bazı hipertansiyon ilaçla­rı (metildopa, guanetidin, beta blo-kerler ve diüretikler), östrojen (ka­dın cinsel hormonu) içeren ya da testesterona (erkek cinsel hormonu) karşı etki yapan ilaçlar sayılabilir. Öte yandan kokain de sertleşmeyi azalta­bilir.
*Hormon düzeylerini etkileyen durumlarHormon düzeylerini etkileyen durumlar; Vücuttaki hormon düze­yini düzenleyen organları etkileyen durumlar sertleşme üzerinde de etki yapabilir. Addison hastalığı, böbrek üstü bezi tümörleri, testesteron üre­timini etkileyen ender sorunlar, aşırı şişmanlık (obezite) ve tiroid bezinin fazla ya da az çalışması sayılabilir.
*Dolaşımı etkileyen sorunlarDolaşımı etkileyen sorunlar; Sertleşme olabilmesi için penise kan gelmesi ve kanın orada kalarak dışa­rı sızmaması gerekir. Bu mekanizma­da şu ya da bu yönde bir bozulduk olursa, yani penise çok az kan gelir ya da penisten çok fazla kan çıkarsa sertleşme sorunu yaşanabilir. Penise gelen kan damarlarının tıkanması (tıpkı kalp hastalığında kalp damarla­rının tıkanması gibi) yaygın bir ne­dendir. Dolayısıyla çok sigara içen kişilerde bu iki risk de, diğer dolaşım bozukluğu riskleri de yüksektir.
*Şeker HastalığıŞeker hastalığı da damar hastalığına neden olabilir, ayrıca vücudun çeşitli bölgelerinde­ki ve penisteki sinirleri etkileyebilir.
*Nörolojik sorunlarBunlar omu­rilik yaralanması, multipl skleroz ya da tümörler gibi omuriliği ya da pe­nise gelen sinirleri etkileyen sorun­lardır. Çok seyrek olarak prostat ameliyatı sinir ya da doku hasarına yol açarak sorun yaratabilir.
*Penisin kendisini ilgilendiren sorunlarPenis dokusunu etkileyen durumlar da sertleşme sorunlarına neden olabilir. Bunlar arasında Pey-ronie hastalığı (penisin bir bölümün­de fibröz [bağ dokusunu ilgilendi­ren]) şişlik, tedavi edilmeyen pri-apizm ya da parafimozis ya da enfeksiyon bulunmaktadır.
*Ciddi hastalıklarAğır seyreden uzun süreli karaciğer ya da böbrek hastalığı da sertleşme başarısızlığına neden olabilir. Ciddi hastalıkların hepsi (kalp krizi, göğüs hastalıkları, yaralanmalar, büyük ameliyatlar) şu ya da bu nedenle erektil işlev bo­zukluğuna yol açabilir.
PSİKOLOJİK NEDENLERPsikolojik stres ya da sorunların hep­si sertleşme sorunlarına neden olabilir. Yakın zamanda gerçekleşen bir olay nedeniyle yaşanan depresyon, anksiyete ya da sarsıntı erektil bo­zukluğa neden olabilir. İlişkiyle ilgili sorunlar ya da evlilikteki anlaşmaz­lıklar bu yolla kendini gösterebilir. Cinsel yönelimleri konusunda kafa karışıklığı yaşayan erkekler de bir kadınla sertleşmeye ulaşamayabilir. Cinsel başarı baskısı da başarısızlığa neden olabilir; sertleşme sorunları nedeniyle doktora başvuran erkek­lerin yaklaşık dörtte birinde esas ola­rak erken boşalma sorunu vardır.
TedaviTedavi nedene bağlı olarak belirle­nir. Erektil sorunları olan bir erkek cinsel işlev bozukluğu merkezlerine, hastanelerin üroloji servislerine ya da bir özel doktora başvurabilir. Doktor gerekli gördüğü incelemeler için uygun yerlere (hormonlar, şeker hastalığı, dolaşım sorunları, vb) sevk edebilir.
Yaş, yardım isteme konusunda bir engel oluşturmamalıdır; erektil sorunlar görece yaşlı erkeklerde da­ha sık görülse de, bir yaşlanma soru­nu olarak ele alınmamalıdır. Doktor hastaya önce sağlığı ve cinsel yaşa­mı konusunda bazı sorular soracak­tır. Daha sonra sertleşme güçlüğüne ilişkin daha ayrıntılı sorulara geçebi­lir ve duygusal yaşam ya da ilişkiler­de yaşanan olası sorunlar üzerinde durabilir.
İlk başta tam bir tıbbi muayene tansiyon ölçümü ile bir dizi kan ve idrar testi yapılabilir. Sonraki incele­meler doktorun ne gibi bulgular el­de ettiğine göre değişir.
FİZİKSEL NEDENLERE BAĞLI EREKTİL İŞLEV BOZUKLUĞUNDA TEDAVİ SEÇENEKLERİYaşam biçimini ya da kullanı­lan İlaçlan değiştirmekAlkol ve sigarayı azaltmak ya da kesmek çok yararlı olabilir. Olanak varsa kullanı­lan ilaçları değiştirmek de aynı şekil­de yararlı olacaktır.
İlaçlarViagra erektil işlev bo­zukluğu sorununu bir çırpıda çözen, uzun süredir hayallerde yaşayan ha­rika bir ilaç olarak karşılandı ve bu sorunu yaşayan kişilerin büyük ço­ğunluğunda gerçekten işe yarıyor. Viagra sildenafil adındaki ilacın tica­ri isimlerinden biridir (Türkiye’de farklı firmalar tarafından Sildegra, Vi­agra ve Vigrande isimleri altında kullanıma sunuldu). Penisteki kan damarlarının dolmasını (dolayısıyla sertleşmeyi) önleyen bir enzimi blo­ke ediyor, böylece damarlar daha iyi doluyor.
Cinsel ilişkiden bir saat önce alı­nırsa, uyarılan ve uyarılara yanıt ve­ren on erkekten yedisinde sertleş­me gerçekleşiyor; bu özelliğiyle hangi koşullarda olursa olsun sert­leşmeye yol açan diğer ilaçlardan çok daha doğal bir etki sağlıyor. Fi­ziksel ve psikolojik nedenlere bağlı erektil işlev bozukluğunda düzelme olduğu bildirilirken, sorunları şeker hastalığı ya da prostat ameliyatıyla ilgili olanlarda başarı düzeyi daha düşüktür.
Yan etkiler seyrektir, ama baş ağ­rısı, deride kızarma, sersemlik hali ve ishal görülebiliyor; daha da önemlisi bu ilaç bazı kalp sorunları olan erkeklerde tehlikeli olabiliyor, bu nedenle ilacın rasgele kanallar­dan alınmaması, doktor tarafından yazılması belirleyici önem taşıyor.
Öte yandan pahalı bir ilaç olması nedeniyle sildenafll herkesin kolayca ulaşabileceği bir seçenek olmayabi­lir, ayrıca bazı kişilerde başka bazı tedaviler daha uygun olabilir.
Seyrek bazı vakalarda hormon tedavisi uygun tedavi olabilir. Bazı erkekler yohimbin adındaki ilacın da penisin duyarlılığını artırdığını ve sertleşmeye yardım ettiğini belirti­yor. Ama bu ilacın bu amaçla kulla­nımı onaylanmadı. Ayrıca bu ilacın kalp sorunları ve yüksek tansiyonu olan kişiler tarafından kullanılmama­sı gerekiyor.
EnjeksiyonlarBu yöntemde er­kek kendisi cinsel ilişkiden önce pe­nise küçük bir iğne yapıyor. On da­kika içinde sertleşme gerçekleşiyor ve sevişme için yeterince uzun bir süre (yaklaşık 45 dakika) devam edip, sonra kendiliğinden geçiyor.Çabuk sonuç alındığı ve iğneler kim­se görmeden yapılabildiği için, bir­çok erkek bu yöntemi tutuyor. İğne­den çekinen kişilerde ilaç küçük bir hap şeklinde üretradan içeri sokulu­yor. Bu yönteme MUSE (”medicated urethral system for erection” [sertleşme için üretral sistemin ilaç­lanması] sözcüklerinin kısaltması) adı veriliyor. Seyrek görülmekle bir­likte dikkat edilmesi gereken bir yan etki, ereksiyonun dört saatten uzun süre devam ettiği priapizmdir. Bu durumda kalıcı hasar olmaması için kişinin derhal bir hastanenin acil ser­visinde tedavi edilmesi gerekir. Bu olayın bir daha tekrarlamaması için dozun daha sonra yeniden ayarlan­ması gerekir.
Vakum gereçleriBu yöntemde erkek penisini plastik bir silindire so­kar ve bir pompayı çalıştırarak silindir içinde bir vakum (negatif basınç) yaratır. Bu işlem penisin sertleşme­sini sağlar ve penisin köküne taktığı bir lastik şeritle sertleşmeyi sürdü­rür. İğnelerden hoşlanmayan kişiler­de bu da oldukça tutulan bir yön­temdir. Bu işlem biraz mekanik gö­rülebilir ve romantik olmadığı ileri sürülebilir, ama bunun dışında işe yarar. Ayrıca, sertleşme sağlayan ama cinsel ilişki sırasında bunu sür­düremeyen bazı erkeklerde tek başı­na lastik şerit de kullanılabilir.
AmeliyatSorunun penise kan gelişiyle ilgili olduğu bazı erkekler­de bu yöntem yararlı olabilir. Ameli­yatla sertleşmeyi önleyen bir engel varsa kaldırılır ya da sertleşme sıra­sında penisten kan sızması varsa bu onarılır.
Penis protezleriPenisin gövde­si boyunca, şişirilebilen ya da yarı-katı çubuklar yerleştirilebilir. Yarı-ka-tı çubuklarda sertleşme süreklidir. Şişirilebileni daha gelişmiş bir ge­reçtir ve çoğunlukla torbalara yerleş­tirilen bir pompaya bağlıdır. Genel­likle ameliyata son çare olarak baş­vuruluyor, ama bu ameliyatı geçiren erkekler sonuçlardan memnundur.
PSİKOLOJİK TEDAVİPsikoseksüel terapi ya da danışmanlıkta sertleşme başarısızlığına yol açabilecek duygusal sorunlar ele alınır. Bu tek başına yapılabileceği gibi, eşle birlikte de gerçekleştirile­bilir.
Genel olarak erkeğin sertleşme sorununa belli bir konudaki mutsuz­luğunun, korkusunun ya da endişe­sinin yol açtığını anlaması gerekir; yoksa bu tedavide terapist erkeğe sertleşmeyi nasıl sağlayacağını öğretmeyecektir. Nasıl ki vajinanın kayganlaşması kadının elinde değil­se, penisin sertleşmesi de erkeğin elinde değildir. Sıklıkla erkeğin, sertleşme konusunda duyduğu en­dişeler nedeniyle sevişme sırasında kendini bırakıp haz almak yerine, kaygıyla başarıp başaramayacağını izleyen bir “seyirci” haline geldiğini fark etmesi de gerekir.
Terapistin çeşitli konular üzerin­de durulmasını sağlamasından son­ra, çifte bazı egzersizler verilerek, korkusuz bir biçimde birbirlerine haz vermeyi yeniden öğrenmeleri sağla­nabilir. Genellikle bu egzersizler ara­sında beş duyuya odaklanma da bu­lunur (bk. s. 36) ve sonraki evreler­de erkeğin sertleşmeyi sürdürmesi üzerinde durulur.
Kişi istekliyse mükemmel sonuç alınır ve neden ister fiziksel, ister psikolojik olsun erkeklerin çoğu bu tedaviden yararlanır.

Orgazm Sorunları

Erkeklerde orgazma ulaşma sorununun kadınlardan çok daha az görüldüğü yolundaki izlenim istatistiklerle de doğrulanı­yor. Çeşitli araştırmalarda erkeklerin yalnızca %1 ile %4′ü orgazm sorunu yaşarken, kadınlarda bu oranın %40′a kadar çıktığı görülüyor.
Kadınların % 26’sı cinsel ilişki sı­rasında hiçbir zaman orgazma ulaş­madıklarını bildiriyor.Yüzde 80′e yakın bir bölümü de cinsel ilişki sıra­sında yalnızca “yardımla”, örneğin klitorisin uyarıldığı ön sevişmeyle orgazma ulaştıklarını belirtiyor.
Seks terapistlerinin büyük bir bö­lümü, aslında kadının klitorisi uyarıl­madan orgazma ulaşmakta güçlük çekmesini “normal” saymak gerekti­ği kanısındadır. Yine de, kadınların %10′u hiçbir zaman hiçbir yoldan orgazma ulaşamıyor.
Genç erkeklerin orgazmı dene­tim altına almayı öğrenmeleri ge­rektiği gibi, genç kadınların da nasıl orgazma ulaşacaklarını öğrenmeleri gerekiyor.
Kadınlarda mastürbasyon hâlâ yaygın bir biçimde kabul edilemez olarak görülse de, birçok kadın ne tür bir uyarılmadan hoşlandığını kendine dokunarak öğreniyor. Bunu bir kere keşfedince ihtiyaçlarını cin­sel eşlerine anlatmaları çok daha ko­lay oluyor.
Kadın nasıl orgazm olabileceğini bilse bile, cinsel birleşme sırasında kullanılan birçok pozisyonda klitoris kadının orgazma ulaşmasına olanak verecek kadar uyarılamaz. Dolayı­sıyla, bu sürecin her yeni eşle “yeni­den öğrenilmesi” gerekecektir. Ay­rıca çiftlerin iki tarafı da tatmin eden bir ön sevişme tarzı aramak için za­man ayırmaları gerekir.

Orgazma Ulaşamamanın Nedenleri

Bu gibi durumların hepsinde başlıca sorun kötü bir teknik ve yetersiz uyarılma olabilir.
Fiziksel NedenlerBiraz alkol gevşeme sağlayabilir, ama çok fazla alkol cinsel perfor­mans üzerinde öldürücü bir etki ya­par. Erkekler sertleşmeyi devam et­tirmekte zorlanabilir, kadınlar ise or­gazma ulaşabilecek kadar uyarıl­makta güçlük çeker.
İlaçlar da böyle bir etki yapabilir ve libidoyu (cinsel dürtüyü) azaltan ilaçların hepsi orgazmı da önleyebi­lir. Kokain, barbitüratlar, tioridazin, bazı yüksek tansiyon ilaçları, östrojen, depresyon ilaçları, zaman za­man da gebeliği önleyici kontrasep-tif haplar bu türdendir.
Ameliyat da cinsel doyumu etki­leyebilir, ama vakaların çoğunda ne­den fiziksel olmaktan çok psikolojik­tir yani cinsel organları ilgilendiren ya da göğüslerin alınması (mastektomi) veya kolostomi (kalın barsağın dışarı açılması) gibi ameliyatlara gösterilen tepkiye bağlıdır. Rahmin alınmasının (histerektomi) bazı ka­dınlarda daha az tatmin edici bir or­gazma yol açabildiğim gösteren ka­nıtlar vardır. Oysa prostat ameliyatı erkeklerin yalnızca küçük bir bölü­münde cinsel işlevde azalmaya yol açıyor.
Uzun süren ağır hastalıkların hepsi cinsel dürtüde azalmaya ve orgazma ulaşmakta güçlük çekilme­sine neden olabilir. Nedeni ne olur­sa olsun, cinsel birleşme sırasında ağrı (bk. s. 25-34) kadının orgazma ulaşamayacak kadar gerilmesine ve endişelenmesine neden olabilir. Çok seyrek olarak orgazma ulaşamama­nın nedeni nörolojik bir sorundur.
Psikolojik sorunlarOrgazm kişinin cinsel olarak “geri dönülmez bir noktaya” erişene ka­dar uyarıldığı zaman ortaya çıkan bir reflekstir. Özellikle kadınlarda başlı­ca sorun kişinin yeterince uzun bir süre yeterli ölçüde uyarılmaması olabilir, ama başka bazı etmenler bu “noktaya” erişmeyi güçleştirici bir rol oynayabilir.
Kadınlar uyarılmaya yanıt vere­cek biçimde kendilerini bırakmak için, güvenli bir ortamda bulunmaya ve gevşemeye daha fazla gereksi­nim duyar. Gebelik, ilişkinin kendisi ve benzeri konulardaki çözümlen­memiş kaygılar heyecanı önleyebi­lir.
Orgazma birkaç kez ulaşılamadıysa, başarı endişesi ve başarısızlık korkusu sorunu daha da ağırlaştıra­bilir ve “seyirci tutumu” adı verilen bir davranış kalıbı yerleşebilir. Vücu­du erotik duyguların hazzma bırak­mak yerine, orgazma ulaşma hede­finin ön plana geçmesi kişinin kendi­sine sürekli “Böyle hissetmem mi gerekiyor? Orgazma yaklaşmıyor muyum? Neden? Sorun ne?” gibi sorular sorması anlamına gelir: Bu türden endişelerin uyarılmayı önle­mesi ve orgazmı engellemesi kaçı­nılmazdır.
Orgazma ulaşamayan kadınlarla ilgili araştırmalarda başka birçok fak­törün de rolü gözlemleniyor; kont­rolü yitirme korkusu, yarışmacı ya da saldırgan duygular, orgazma ulaşılırsa idrar kaçırılacağı gibi gerçek­dışı korkular, vb. Sorunun ruhsal bo­yutlarıyla birlikte ele alındığı cinsel ruh sağlığı terapisinde (psikoseksüel terapi) bunlar da irdelenmelidir.
ORGAZM SORUNLARINDA TEDAVİ
En iyisi bu konuyu terapistle görüş­mek ve temel sorunun ne olduğu­nun belirlenmesini sağlamaktır. So­run cinsel teknikteyse, terapist çiftin birbirini uyarmada yeni yöntemleri denemesine yardımcı olabilir ve ka­dına cinsel birleşme sırasında klitori-sin uyarılmasını artırmak için belli egzersizler öğretebilir. Diğer bazı durumlarda daha çok psikolojik boyuta vurgu yapılabilir.
“Seyirci tutumu” sorunu varsa, terapist fantezilerle dikkatin dağıtıl­masını, ayrıca gerekiyorsa erotik li­teratür ya da film ve vibratör gibi yardımcı araçlardan yararlanılmasını önerebilir. Kadının ve erkeğin or­gazma ulaşmasına yardım eden öz­gül egzersizler arasında 53. sayfa­daki kutuda belirtilenler de buluna­bilir.
Fantezilerden yararlanma doğal hale gelirse, başarısızlık endişesi ve korkusu ve buna bağlı seyirci tutu­munun oluşturduğu kısır-döngü kırı­labilir.
SonuçlarOrgazma ulaşamama tedavilerinde genellikle büyük başarı elde ediliyor ve seks terapistleri 20 seansta %90 başarı sağlandığını belirtiyor.

Cinsel Dürtüde Azlık

Cinsel istek (libido) birçok bakımdan yiyeceklere duyulan iştaha benzer.Kendimizi mutlu, sağlıklı ve kay­gısız hissettiğimizde yemeklerden daha fazla hoşlanırız ve daha çok ye­riz. Yorgun, gergin ve endişeliysek hiçbir şeyin tadını alamayız ve so­nunda kilo bile kaybedebiliriz.
Cinsellikten hoşlanabilmek için kadınların da, erkeklerin de gevşe­meleri ve kendilerini iyi hissetmele­ri gerekir, dolayısıyla yaşamdaki önemli değişiklikler (evlenme, taşın­ma, yeni bir bebeğin doğumu, yeni bir işe girmek vb.) cinsel isteği azal­tabilir.İnsanların çoğu “kriz” atlatılınca kendi ritimlerini yeniden yakalar. Bu başarılamıyorsa, daha ciddi bazı so­runların, belki de doğrudan ilişkinin gözden geçirilmesi gerekebilir.
Cinsel olarak uyarılmayan, hiçbir zaman mastürbasyon yapmayan ya da cinsel fanteziler kurmayan ve cin­sel ilişkiyle ilgilenmedikleri izlenimi­ni veren kişilere daha seyrek rastlanır. Bu kişiler hallerinden memnun olabilir ya da diğer insanlardan “farklı” olduklarını hissettikleri için yardım talep edebilir.
Cinsel dürtü genel olarak düşük olabilir ve bu durumda kişi hiçbir za­man ve hiçbir eşle uyarılamaz; öte yandan bu sorun yalnızca belli bir eş­le ya da belli durumlarda da ortaya çıkabilir. Hangisi söz konusu olursa olsun, diğer cinsel sorunlarda olduğu gibi cinsel dürtünün az olmasının ne­deni de fiziksel bir hastalık, ilaçlar ya da psikolojik bir iç çatışma olabilir.
Seks terapistleri kendilerine baş­vurarak yardım talep eden kişilerin yaklaşık %40′ının cinsel istek eksikli­ğinden yakındıklarını belirtiyorlar. Bununla birlikte, cinsel dürtü kişiden kişiye çok büyük farklılık gösterdiği için, çoğu zaman neyin “az”, neyin “normal” olduğunu söylemek o ka­dar kolay değildir.
Erkekte cinsel aktivite ergenlik çağının sonlarına doğru, gencin cin­sellikle en yoğun ilgilendiği dönem­de zirveye ulaşır ve daha sonra giderek azalmaya başlar. Böylece eriş­kin çağda ve orta yaşlarda erkekler giderek daha uzun bir süre rahatla­madan kalabilirler ve engellenmişlik duygusu yaşamazlar. Bununla birlik­te, bir eşi çekici bulduklarında ve uyarıldıklarında yeniden çok aktifle-şebilirler.Kadınlarda cinselliğe duyulan ilgi daha yavaş artar ve otuz yaşlarına doğru doruğa ulaşır. Kadınlarda cin­sel dürtünün erkeklere göre daha kı­rılgan olduğu ve kolayca baskılanabildiği anlaşılıyor, ama daha fazla or­gazma ulaşma kapasiteleri vardır.
Dolayısıyla, cinsellikle hiç ilgilen­meyen ve hemen hiç mastürbasyon yapmayan bir genç erkeğin ve ken­di başına ya da eşi tarafından uyarılamayan 39 yaşında bir kadının, nor­mal deneyimlerden farklı olduğu, bu nedenle onlarda cinsel dürtünün az olduğu söylenebilir.

Ergenlik Ve Cinsellik

Erotik düşünceler, cinsellikle ilgili bütün konulara derin bir il­gi, vücutla ilgili yoğun endişe­ler, davranışlar konusunda kafa karı­şıklığı (başkalarının davranışlarıyla karşılaştırma) ve anne-babanın uyarı­larıyla vücudun dürtüleri arasında köşeye sıkışmışlık duygusu: ergenlik çağında cinsellik çok heyecan verici olabileceği gibi, erişkinlerdeki gibi suçluluk, kaygı ve karmaşık sorunlar­la da dolu olabilir. Bununla birlikte, cinselliğin istenmeyen sonuçları olan cinsel enfeksiyonların ve gebeliğin ergen üzerindeki etkileri erişkinde-kinden çok daha hırpalayıcıdır.
Günümüzde gençler anne-babalarının gençlik dönemleriyle karşılaş­tırıldığında daha özgürmüş gibi gö­rünüyor, ama cinsel olarak kendileri­ni kanıtlamaya zorlayan çevre baskı­sı ergenliği daha da sersemletici bir deneyime dönüştürüyor. Günümüz­de ergenler arasında ilk cinsel dene­yim yaşı giderek düşüyor ve isten­meyen gebelik oranı artıyor. İngiltere’de ergenlerde gebelik oranı yak­laşık 100 000 iken, yakın zamanda yapılan bir araştırma erkeklerin %50’sinin, kadınların ise üçte ikisi­nin cinsel ilişkiye çok erken başladı­ğı inancında olduğunu gösteriyor.
Birçok ergen cinsel ilişki için he­nüz çok erken olduğunu düşünebi­lir; ancak kafaları mastürbasyon, âdet kanamaları, gece boşalmaları ve kendi cinsel yönelimlerine ilişkin sorunlarla meşguldür. Ergenin çev­resindeki erişkinler de bazen birbi­riyle çelişen tavsiyelerde bulunarak, ergenin kafasının daha da karışması­na neden olabiliyor. Türkiye’de er­genlik çağındaki gençlerin bütün bu konularda güvenilir kaynaklardan önyargısız ve açık yanıtlar elde etme olanakları son derece sınırlı olmakla birlikte, son yıllarda bu doğrultuda bazı adımlar atılmaya başlandı.
MASTÜRBASYON
Kendi kendini tatmin ya da mastür­basyon (kişinin haz almak ve orgaz­ma ulaşmak amacıyla kendi cinsel organlarını okşaması) ergenlik ça­ğındaki erkek çocuklarda doğal sayı­lıp, geniş kabul görüyor, ama ergen­lik çağındaki çok sayıda genç kız da mastürbasyon yapıyor ve erişkinlik çağında da buna devam ediyor. Er­genlerde mastürbasyon cinsel haz-ları ve boşalmayı kendi başına gü­venli bir yoldan keşfetmeye olanak veren yararlı bir yöntemdir ve sonra­ki cinsel aktivitelerde ön sevişme sı­rasında kişinin nelerden hoşlandığını anlamasına yardımcı olabilir. Ayrıca kişinin orgazma ulaşabileceğini gös­termeye de yardım eder.
Erkekler elleriyle ya da bir yüzeye (örneğin yatağa) dayanarak penisin gövdesini ve başını ovuşturma yo­luyla mastürbasyon yapar. Kızlar art arda hafif hareketlerle klitorisi uyara-bilir ve vajina ile göğüslerini okşayabilirler. Mastürbasyonda “normal” kabul edilebilecek bir sıklık yoktur; bazı kişiler günde birkaç kez, bazıları ise haftada bir ya da daha seyrek mastürbasyon yapabilir. Ayrıca mas­türbasyon yapmak istememek de son derece normaldir.
Geçmişte mastürbasyonun doğal olmadığı, hatta zararlı olabileceği, insanın kör olmasına yol açabileceği düşünülürdü. Oysa günümüzde en güvenli seks olarak değerlendiriliyor ve birçok erişkinin yaşam boyu uy­guladıkları son derece normal bir davranış olarak kabul ediliyor.
EŞCİNSEL DUYGULAR
Ergenlik çağı genellikle duyguların çok yoğun yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde tutkulu arkadaşlıklar geliştirilir ve her iki cinsten hayran olunan kişilere karşı derin duygular beslenebilir. Ergenlerin çoğu kendi cinsinden bazı kişilere bağlanır ve eşcinsel mi (homoseksüel, aynı cin­se ilgi duyan), yoksa heteroseksüel mi (karşı cinse ilgi duyan) oldukları konusunda kafa karışıklığı yaşayabi­lir. Ergenler kendi cinslerinden kişi­lerle çeşitli cinsel deneyimler de ya­şayabilir. Bütün bunlar son derece normaldir ve kişinin kendi cinselliği­ni keşfetmesinin bir parçasıdır.
Eşcinsel duygular ve deneyimler yaşayan birçok kişi daha sonra hete-roseksüel ilişkilere girer. Diğer bazı­ları kendi cinslerinden kişilere karşı güçlü duyguları olduğunu hisseder ve bu tercihi yaşam boyu sürdürür. Bazı kişiler de, tek bir kişiyle kalıcı bir ilişki sürdürebilmelerine karşın, her iki cinse de ilgi duyabilir. Her iki cinsiyetten kişiyle ilişkisi olan kişiler kendilerini “biseksüel” olarak adlan­dırabilir.
Toplumların çoğunda aileye önem verilip heteroseksüel ilişkiler normal kabul edilirken, homoseksüel ilişkiler anormal, günah ya da sapkın­lık sayılır. Dolayısıyla heteroseksüel dünyaya uyum yapma baskısı çok kuvvetlidir. Oysa gerçekte insanların çoğu için cinsellik geniş bir yelpaze­dir; kişi karşı cinsle cinsel ilişkiyi ter­cih edebilir, ama bazı koşullarda aynı cinsten kişilere de ilgi duyabilir ya da bunun tam tersi yaşanabilir.
Eşcinsellerin çoğu çok küçük yaşlardan başlayarak kendilerinin “gay” olduklarını bildiklerini söylü­yor. Cinselliği konusunda kişinin ka­fası karışıksa, kendisine zaman tanı­yarak bu konuyu dikkatle irdelemesi gerekir. Bazı kişiler kendi cinsellikle­rini reddederek evlenmeye ve ço­cuk sahibi olmaya kadar gidiyor, ama bu çoğu zaman daha büyük bir mutsuzluğa neden oluyor. Gerçi eş­cinsel yaşam birçok soruna ve çatış­maya yol açabilir, ama bu konuda dürüst olmak daha iyi olabilir.
OYNAŞMA
Cinsellik konusuna merak duymak ve bazı şeyleri denemek normaldir. Gençlerin çoğu cinselliği dudaktan öpüşerek, dilleriyle öpüşerek, bazen de elbiselerinin üzerinden birbirleri­nin vücuduna dokunarak dener. Öte yandan, kişiler bazen elbiselerini çı­kararak da birbirlerinin vücudunu okşayabilir ve birbirlerine mastür­basyon yapabilir. Bunlar cinsel bir­leşme öncesindeki “ön sevişmeye” benzer ve sonunda cinsel birleş­meyle sonuçlanabilir.
Dolayısıyla, denemelerin hazzına varmak istiyorsanız başlangıçtan iti­baren her iki eşin nereye kadar git­meye hazır olduğunu belirlemekte yarar vardır. Ne kadar “kendinden geçerse geçsin” hiç kimsenin diğeri­ni oynaşma ya da öpüşmeyi bir adım ileri götürme konusunda zor­lamaya hakkı yoktur. Oynaşma cin­sel birleşmeye götürüyorsa, gebeli­ğin ve enfeksiyonların önlenmesi için prezervatif kullanma konusu ele alınmalıdır . Ayrıca oynaşma sırasında meninin vajinanın yakınına boşalma-ması gerektiği gözden kaçırılmama­lıdır; bu durumda cinsel birleşme ol­madan da gebe kalmak mümkün­dür. Dahası, eşlerden birinin cinsel organına dokunduktan sonra öteki­nin cinsel organlarına dokunan par­maklarla enfeksiyon bulaşabilir. En­feksiyonları önlemek için derideki ya da parmaklardaki kesikler su geçir­meyen plastikle kapatılmalıdır; er­kek ve kadın prezervatifi de kullanılabilir. Oral seksin güvenli olması için çeşitli tatlarda prezervatifler sa­tılmaktadır.
Oynaşmanın sınırları konusunda her iki eş de aynı görüşteyse, bu yöntem cinsel birleşmenin doğura­bileceği sorunlar olmaksızın cinsel­likten zevk almanın çok hoş ve ol­dukça güvenli bir yolu sayılabilir.
İLK CİNSEL BİRLEŞME
İlk cinsel birleşme, erişkinler dünya­sına adım atmada önemli bir geçiş töreni olarak görülür. Üzerinde doğ­ru dürüst düşünmeden hızla bu adı­mı atmak kolaydır. Yeni bir durum söz konusu olduğu için, deneyimli iki kişi arasında bile ilk cinsel ilişkide çoğu zaman birçok beceriksizlik ya­şanır. Her iki eş de deneyimsizse, durum daha da güç olabilir; eşlerin ikisi de çekingen, sinirli ve endişeli lacaktır.
Dolayısıyla, kişilerin za­man ayırarak önce birbirlerini tanı­maları ve birbirlerinin vücutlarına alışmalarında yarar vardır. Daha da önemlisi, prezervatif kullanılması konusu ve gebeliği önleyici yön­temler önceden ele alınmalıdır. Gençlerin %70-80′i ilk cinsel birleş­mede prezervatif kullandığını belirti­yor. Gençlerde doğurganlık yüksek olduğu için, kadının istenmeyen ge­beliği önleyici (kontraseptif) hap kullanması, erkeğin de enfeksiyon­ları önlemek için prezervatif kullan­ması akla uygun olabilir (aşağıya, Gebeliği önleyici yöntemler bölü­müne bakınız).
GEBELİK,GEBELİĞİ ÖNLEYİCİ YÖNTEMLER VE CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR
Cinsel ilişki gebeliğe, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara ya da her iki­sine birden yol açabilir. Bunların iki­sinin de olmaması için her iki eşin de eşit sorumluluk yüklenmesi, is­tenmeyen bir gebelik olursa bu so­runun üstesinden gelmede eşit rol almaları gerekir. Bu gibi konularda, medikososyal merkezlerine, AÇSAP merkezlerine, sağlık ocaklarına ve hastanelerin ilgili birimlerine (aile hekimi, jinekoloji, üroloji) başvurula­bilir. Telefonla danışmanlık hizmet­leri veren merkezler de vardır. Bu gibi merkezlerde çalışan doktorlar sır saklamakla yükümlüdür.
Gebeliği önleyici haplar (kontraseptif haplar) doktorun önerisiyle kullanılmalıdır. Gerektiği gibi uygu­lanırsa gebeliği önleyici etkisi güçlü­dür. Ama cinsel yolla bulaşan hasta­lıklara karşı önlem alabilmek için da­ima prezervatif de kullanılmalıdır. Prezervatifler HIV (AİDS), belsoğukluğu, klamidya ve trikomonyaz gibi enfeksiyonlara karşı iyi bir korunma sağlar, ama cinsel organlarla temastan önce takılmalıdır. Genital siğil ve herpese karşı da bir ölçüde koruma sağlar.
Genç kız gebeliği önleyici hap kullanmıyorsa ve prezervatifsiz cin­sel ilişki yaşanırsa ya da ilişki sırasın­da prezervatif yırtılır ya da penisten çıkarsa, gebelik riskini azaltmak için olayı izleyen 72 saat içinde acil kontraseptif kullanılabilir (buna “er­tesi sabah hapı” adı da veriliyor, ama ilişkiden sonra üç gün boyunca etkili olduğu için aslında bu doğru bir tanımlama değil). Bu yöntemde 12′şer saat arayla ikişerden dört hap alınır ve gebe kalma riski yüzde 2-3′e düşürülür. Türkiye’de de Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması merkezlerine ya da kadın doğum kliniklerine bu amaçla başvurulabilir; ayrıca, HIV bulaşma kuşkusu oldu­ğunda, 48 saat içinde bu birimlere yapılacak bir başvuru ile HIV virüsü­nü çok büyük olasılıkla yok eden bir tedavi protokolü uygulanabilir.

Oral seks kanser yapıyor

Yapılan araştırmada kansere neden olan virüslerin oral seksle bulaşabildiği belirlendi.
“Cancer Journal”‘ın yaptığı araştırmada cinsel birleşme esnasında yapılan oral seksin kansere neden olan virüslerin bulaşmasını sağladığını ortaya çıkardı. Ayrıca son 10 yılda ağız kanserine yakalanan insanların sayısı üçte bir oranında artmış.

Seksin en büyük düşmanı

Cinsel işlev bozukluklarına en çok uyku apne sendromunda rastlanıyor.
Anadolu Sağlık Merkezi’nden Nörolog Dr. Vedat Sözmen, uykusuzluğun cinsel fonksiyonlara etkisini anlattı. Uyku apne sendromu olan kişilerde genellikle zaten bir cinsel isteksizlik ve cinsel fonksiyon bozukluğu görülür. Mesela birine uyku apne sendromu teşhisi konulurken ‘Horlama var mı, uyku sırasında nefes durması var mı, gece terlemeleri oluyor mu? Gibi bazı klasik sorular sorarız. Bu soruların yanı sıra kişiye ‘Cinsel fonksiyonlarda bir azalma var mı?’ sorusunu da yöneltiyoruz. Bunların hepsi tabii ki uyku apnesi sendromuna işaret etmez ama bunlarla beraber cinsel fonksiyonlarda da bir bozukluk olduğunu söylerse hastayı uyku apne sendromuna daha yakın düşünürüz.
ÖNCE SORUN SAPTANMALI
Uyku apnesi olanlarda genel olarak kandaki oksijen seviyesi düşer ve bu durum kişilerde yağ oranının artmasına neden olur. Kandaki oksijen seviyesinin düşmesi cinsel fonksiyonun yeterince yerine getirilememesine neden olur. Bir de yine aynı şekilde uyku bozuklukları, gün içinde halsizlik, konsantrasyon bozukluğu ve yorgunluk yaptığı için kişi akşam eve geldiğinde zaten halsiz ve uykulu oluyor. Onun için doğrudan uyumak istiyor, bu da cinsel isteksizliğe neden oluyor.Yapılan araştırmalar uyku apne sendromu olan bireylerdeki cinsel sorunların dolaşımdaki testosteron miktarının azalmasıyla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.
SERTLEŞME BOZUKLUĞU
Uyku apne bozukluğuna bağlı sertleşme bozukluğu olan hastalarda apnenin cerrahi veya CPAP ile tedavisinden sonra büyük olasılıkla testesteron düzeylerinin de normale gelmesine bağlı olarak sertleşme bozukluğunda düzelme saptanmıştır. Bilindiği gibi testosteron erkek ve kadında cinsel dürtü ile ilişkili bir hormondur ve kandaki düzeyi stresten, uyku ve duygudurumdaki değişikliklerden etkilenir. Cinsel sorunlara neden olan tıbbi bir neden saptandığında, psikolojik nedenler varolan cinsel sorunu olumsuz etkileyeceği için bu hastaların psikiyatrik açıdan desteklenmesi tedaviyi olumlu etkiler.
Alkol spermi olumsuz etkiliyor
ERKEK kısırlığında sıcak banyo, işyerlerinde veya çevrede bulunan kimyasal maddeler ile zehirli gazlar önemli rol oynuyor. Ayrıca sigara, alkol ve kafein sperm üretimini olumsuz yönde etkiliyor. Bu nedenle baba adaylarının hem çalışma koşullarını gözden geçirmeleri hem de aşırı alkol, kafein ve sigara tüketiminden kaçınmaları gerekiyor.

Aşk Pozisyonları

En alışılmış pozisyon, erkeğin üstte, kadınla yüz yüze olduğu pozisyondur. Kadınların çoğu bu pozisyonu yeğler. Bir çift, birleşmeye bu pozisyonla başlayabilir; erkeğin orgazmını geciktirmek amacıyla, birleşme sırasında pozisyon değiştirebilir ve daha sonra birlikte orgazm için en uygun pozisyon olan misyoner pozisyona dönülerek birleşmeye son verilebilir.
Misyoner pozisyonu, öteki pozisyonların çoğundan daha elverişlidir. Birleşme daha az derin, uzun süreli ve duygusal ya da derin, kısa süreli ve sert olabilir.Misyoner Pozisyonunun Temeli bu pozisyon kadını gevşetir, birleşmeyi kolaylaştırır ve erkeğin alt karın darbelerine yardım eder.Aynı zamanda karşılıklı okşamaya ve öpüşmeye de uygundur. Bununla birlikte, derin birleşme, daha fazla hareket özgürlüğünden hoşlanan bazı kadınları rahatsız eder.Erkek çok ağırsa ya da erken boşalma sorunu varsa ya da kadın ileri gebelik dönemindeyse, bu pozisyon uygun değildir.
KADININ ÜSTTE OLDUĞU POZİSYONLAR
Misyoner pozisyonunun karşıtı olan pozisyonda çift, yüz yüze ve kadın erkeğin üstünde ata biner gibidir.Bu ona, cinsel ilişkinin şiddetini ve süresini denetleme olanağı sağlar. Diz çökmüş olarak başlayıp pozisyon da değiştirebilir.Örneğin, teması kaybetmeden uzanabilir. Bazı seksologlar bu pozisyonun iki eşe de en çok haz veren pozisyon olduğunu ileri sürmektedirler.
Bu pozisyonda, kadın erkeğin ağırlığından kurtulmuş olduğundan pelvis darbeler yapabilir ve birleşmenin derrinliğini duyabilir. Erkek onu serbestçe okşar ve orrgazmı geciktirebilir. Bu pozisyon özellikle kadının kısa ve erkeğin uzun olduğu çiftler için uygundur.Ancak kadın otururken yapılacak ters bir hareket acı verebilir, pasif rol erkeğin hoşuna gitmeyebilir. Bu pozisyon gebe kalmaya pek uygun değildir.
EŞLERİN YAN YANA OLDUĞU POZİSYONLAR
Eşlerin birbirlerinin ağırlığını taşımak zorunda kalmamaları ve kollarının serbest kalıp birbirlerine sarılabilmeleri, bu pozisyonun üstünlükleri arasında sayılabilir. Bunun yanı sıra, bazı çiftler yeterli uyarı olanağı vermediğini öne sürerek bu pozisyonu elverişsiz bulmaktadır.
AYAKTA POZİSYONLAR
Ayaktaki pozisyonlar genellikle aceleyle, gizli ve rahatsız koşullarda uygulanmaktadır. Bazı pozisyonlar erkeğin eşini yerden kaldırmasını gerektirir. Bu boy sorununu ortadan kaldırır. Ancak erkeğin yorulmasına neden olabilir. Daha kısa olan eş bir eşyanın, örneğin, kalın bir kitabın üstünde ayakta durabilir.Bununla beraber, en iyi koşullarda bile eşlerin boyları farklı ise durum zorlaşır.
ARKADAN SARILARAK BİRLEŞME POZİSYONLARI
Çoğu kişiler arka yolla birleşmenin doğaya aykırı olduğunu savunurlar.Oysa ki, hemen hemen tüm memeliler yalnızca bu şekli uygular.Bu yeterli derecede derin birleşmeyi ve klitoris üzerinde hoşa giden bir baskı sağlar.Uzanarak, diz çökerek, oturarak ve ayakta uygulanan değişik pozisyonlar vardır.En azından bunlardan bazıları her yaşta çifti tatmin etmektedir.Hatta bazı pozisyonlar, öteki birleşme şekillerinin çoğunu olanaksız kılan fiziksel koşullarda olan kişilere özellikle uygundur.
ÖZEL İSTEKLERE CEVAP VEREN POZİSYONLAR
Yeni duygular tatma isteği, insanların çoğunu cinsel birleşmede mümkün olan yüzlerce pozisyonu denemeye itmektedir. Daha az kullanılan pozisyonlardan bazıları ise yeniliğin ötesinde bazı fiziksel ve psikolojik sorunları çözümlemeye yarar. Gebe bir kadın için, şişman olan eşler, sırt ağrısı çekenler, penisi kısa olanlar için ve eşi kendisinden uzun ya da kısa olanlar için hiç denenmemiş hatta düşünülmemiş bir pozisyon en iyisi olabilir. Doğru pozisyonun seçimi, hiç orgazma varamayan bir kadının orgazma varmasına ya da iktidarsız bir erkeğin sorununun üstesinden gelmesine, hatta görünüşte kısır olan bir çiftin çocuklarının olmasına yardım edebilir.
BAKİRELERE UYGUN POZİSYONLAR
İlk kez ilişkide bulunanların çoğu “misyoner” pozisyonunu seçmektedir. Bakire kadın ve bakir erkekler için pozisyon ve şekli çok önemli değildir. Yaklaşım, yavaş ve düşünceli olmalıdır. Ön hazırlık vajinanın kaygınlığını sağlar ve özellikle geçmişteki “petting” deneyimleri, kadının kızlık zarını genişletmiş ya da yırtmışsa, kadının rahatsızlığı azalır.
GEBE KALMAK İÇİN UYGUN POZİSYONLAR
Kadın, dizleriyle erkeğin omuzlarına dayanır. Bu, kilolu kadınlarda tam birleşmeye ve spermlerin rahim ağzının yakınında birikmesine yardım eder.Diz çökmüş olarak yapılan arka yolla birleşme, eğer rahim retrovers (arkaya dönük) ise spermlerin rahim kanalına ulaşmasını sağlar.
SORUNLU KİŞİLER İÇİN POZİSYONLAR
Kadın, erkeğin üzerinde doğrulur. Bu pozisyon kadının vajinası darsa tam birleşmeye ulaşılmasını sağlar.Bu yan yana arka yolla birleşme pozisyonu zayıf ereksiyon sorunu olan erkeklere önerilir.
Kadının üstte olduğu bu pozisyon, erkek iktidarsızlığının ve erken boşalmanın tedavisi olarak önerilir. Ayrıca orgazm olmayan kadınların tedavisinde başlangıç pozisyonu olarak yararlanılır.
Bu yan yana pozisyon kadının istem dışı kalça hareketlerini daha kolaylaştırır ve orgazma ulaşmasında yardımcı olur. Bir önceki pozisyonun devamı olarak önerilir.
GEBELİK SIRASINDAKİ POZİSYONLAR
Geçmişteki kendiliğinden düşükler nedeniyle, doktor tarafından ilk üç ayda ilişki yasaklan- mamışsa, gebelik süresince önerilir. Çift, normal ilişkide bulunabilir. Gebeliğin ilerlemesi ve kar- nın büyümesi ile klasik ilişkiler zor ya da olanaksız olmaya başlar. İleri gebelik dönemindeki bir kadın için karına doğrudan basınç yapılmasıından sakınan ya da en azından birleşmenin derinliğini denetlemeye izin veren pozisyonlar gereklidir.
Eşler, yatak üzerinde bir arka yolla birleşme pozisyonunda diz çökerler ve erkek, çok derine itmekten kaçınır.Kadın, bacakları, vücudunu taşıyacak şekilde, açık olarak yatar. Karın üzerine basıncın olmaması bu pozisyonu gebeliğin son dönemlerine uygun kılar. Çift, arka yolla birleşmek için yan yatar. Burada da karına baskı yoktur.Çift bir sandalye üzerinde birbirine sarılır. Kadın, erkeğin üzerine oturur. Böylece birleşmenin derinliği denetlenebilir.
SIRT AĞRISI ÇEKENLER İÇİN POZİSYONLAR
Sırt ağrısı çeken kişiler alışagelmiş pozisyonlarda çok rahatsız olabilirler. Oysa sıklıkla daha az kullanılan yöntemlerden yararlanabilirler ya da en azından onlara katlanabilirler. Şefkatli bir eş bu pozisyonları bulmaya çalışacaktır. İşte sırt ağrısı çeken kişilerin çoğuna uygun dört pozisyon.
Erkek yatağa yatar, kadın ata biner gibi oturur, öne eğilir. Sırt ağrısı çeken erkektir.Erkek arka yolla birleşmek üzere ayakta durur, kadın aşağıda, yatağın üzerinde diz çöker. Sırt ağrısı olan erkektir.Kadın yatağa yatar, erkek ise bacakları arasında ileriye doğru kendini kaldırır. Ağrısı olan kadındır.Bir sandalye üzerinde yüz yüze, kadın erkeğin üzerine pelvik darbeler yapabilecek şekilde oturur. Ağrısı olan erkektir.

Cinsel isteğiniz artacak

Bu yiyecekler hayatınızı derinden etkileyecek.
Eski çağlardan beri insanoğlunun ilgisini çeken afrodizyaklar, özellikle Uzakdoğu kökenli öğretilerde geniş biçimde yer alıyor. Sözgelimi, seks sanatı olarak bilinen Taoculuk’ ta besinler “yin” ve “yang” olarak ikiye ayrılıyor. Kadınlar için yin, erkeklere için yang türü besinler öneriliyor. yeşil ve lifli sebzeler, az miktarda balık eti ile meyve ve baklagillerden oluşuyor. Yang gıdalar ise; tuzlu ve fazla pişmiş yiyecekler ile kök bitkiler, hayvansal besinler ve hububatları kapsıyor. Taocu felsefede, insanların tavsiye edildiği şekilde beslendikleri takdirde, her zaman mükemmel bir cinsel yaşam sürdürebilecekleri iddia ediliyor.
Hindistan’daki bazı yoga öğretilerinde fazla şekerli yiyeceklerden kaçınılması istenirken, Çinliler polen içeren gıdalar alınmasını tavsiye ediyorlar.
Beslenmenin insan yaşamında doruğa çıktığı zamanın başlangıç noktası, anne karnındaki döneme rastlıyor. Yani cinsel hayatımızın ne kadar renkli ve etkili olacağı annemizin karnındayken şekillenmeye başlıyor.
Diyabet ve Beslenme Uzmanı Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık bu konuda şu bilgileri veriyor: Besinleri; proteinler, karbonhidratlar, yağlar, su, vitamin ve mineraller olarak 6 gruba ayırabiliriz. Bunların çoğu, kalori sağlayan, günlük hareketi temin eden besin kaynaklarıdır. Yani bir tür yakıt. Ama vücudun kalıcı maddeleri protein, vitamin ve minerallerdir. Bunlar organizmanın esas yapı taşını oluştururlar. İşte, seksüel organların ve hormonların gelişimi de anne karnında, bu yapı taşlarının konmasıyla başlıyor. Bu evrede eksik ve kötü beslenme, açlık gibi durumlar, çocukta bir fonksiyon eksikliğine neden olabiliyor.”Prof. Dr. Bağrıaçık, seks yaşamı için ikinci önemli evrenin gelişme yaşı olarak adlandırılan ergenlik dönemi olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: Bu dönemde yetersiz beslenme kadar aşırı beslenmenin de olumsuzlukları görülüyor. Şişmanlık, oburluk, fazla yağlı gıdalarla beslenme gibi alışkanlıklar cinsel organların fonksiyonlarını engelleyen veya azaltan etki yapıyor. Bir erkek çocuk 7-12 yaş arasında birden bire kilo alırsa yumurtalıkları küçülüyor ve gelişmesi zayıflıyor. Kız çocuğunun ise adet görmesi gecikiyor, göğüsleri gelişmiyor. Rahimde ya da yumurtalıklarda gelişme bozuklukları ortaya çıkabiliyor.Uzmanlar, cinsel performansı artırmak için çeşitli ilaçlara yönelmektense, düzenli ve sağlıklı bir beslenme programı izlemenin çok daha yararlı olacağını savunuyorlar.
DOMATES VE KAYISI CİNSEL İSTEĞİ ARTIRIYOR
Cerrahpaşa Tıp Fakültesine yapılan bazı araştırmalarda domates ve kayısıda bulunan PP vitaminin cinsel performansı ve isteği artırdığını ortaya çıkardı. Bu durum, hem C vitamini hem de PP vitamini açısından zengin olan domatesi sofraların baş tacı ediyor. Cinsel performansı artıran maddeler arasında başı, iyot ve B vitamini çekiyor. B vitamini en çok buğdayda bulunuyor. Ayrıca C vitaminini de unutmamak gerekiyor. C vitamini almanın en ideal yolu ise sabah kahvaltısında ya da ara öğünlerden birinde bir kase çilek yada kivi yemek. Ayrıca yeşil sebzelerde portakal, mandalina ve greyfurtta da C vitamini olduğunu unutmayın. Özellikle erkekler günlük çinko alımına dikkat etmelidir. Çünkü çinko, erkeğin sperm üretimini artıran mineraller arasında yer alıyor. Erkeklerin pırasa, lahana türü sebzeleri bolca tüketmesi gerekiyor.

Öpüşme şekilleri

Maceracı
Öpüşme tekniği: İstekleri bitmez ve oldukça sırnaşık bir şekilde öpüşür. Ayrıca öpüşme esnasında vücut temasına çok özen gösteren maceracı, bu davranışıyla öpüşmenin onun için cinsel ilişkiden önce gelen bir basamak olduğunu gösterir.Vücut yapısı: Kaslı, geniş omuzlu, erkeksi, sportif
Özellikler: Bonkör, ama yine de belli bir amaç doğrultusunda!Sonuç: İstediği herşeyi elde eder! Zaman o kadar önemli değildir!
Baştan çıkarıcıÖpüşme tekniği: Severek ve yorulmak bilmeden öpüşür. Ayrıca sırnaşık ya da karşısından çok fazla istekte bulunan birisi değildir.Vücut yapısı: Güçlüdür, ama yine da az kaslıdır. Her zaman bakımlıdır ve gözlerinde derin bir anlam gizlidir. Dolgun dudaklıdır.Özellikler: Nazik ve baştan çıkartıcıdır. Kadınları parmağına dolayabilir..Sonuç: Her zaman ne istediğini ve neyi nasıl elde edeceğini bilir.
İş kolikÖpüşme tekniği: Onun için hiç şüphesiz en önemli unsur başarıdır!
Öpüşmeyi sever, tabii çok uzun ve sık öpüşür. Ama dili gereğinden fazla hareketlidir!
Öpüşürken karşı tarafı mıncıklamaktan hoşlanır. Ancak bir anda kalkıp işe gidebilecek bir kişiliği vardır.
Vücut yapısı: Zayıf, solgun, sportif, ince dudaklı ve uzun yüzlüdür.
Özellikler: Her zaman nesneldir. Oldukça başarılıdır. Beklentileri fazladır.
Sonuç: Her zaman kontrolü elinde tutmak isteyen ve zor aşık olan bir insan..
Evcil Öpüşme tekniği: Dünyada öpüşmekten daha çok sevdiği birşey yoktur. Eğer dudakları dudaklarınızda değilse, o zaman mutlaka göğüslerinzi, boynunuzu ya da başka yerlerinizi öpüyordur.
Vücut yapısı: Güçlü, biraz kilolu, dolgun dudaklı, iri gözlü.
Özellikler: Saatlerce öpüşebilir.Sonuç: Kesinlikle güvenilebilir bir insandır. Ama onunla birlikteyken süpriz beklememelisiniz.
Entellektüel Öpüşme tekniği: Konuşmak mı öpüşmek mi? Entellektüel adamımız her ikisine de vakıftır.
Vücut yapısı: Yuvarlak yüzlüdur ve saçları genellikle arkaya doğru taranmıştır. Geniş omuzlu değildir, ama ellerini çok hızlı hareket ettirir. Ayrıca gözleri nemlidir.
Özellikler: Her konuda ve her yerde konuşur. Belki de bu kadar çok konuşmasının nedeni bilmediklerini saklamaktır.Sonuç: Duygusallık ona göre değildir. O daha çok bilgisayar ve rakamlarla ilgilidir.

18 Nisan 2008 Cuma

G noktası nedir ?

Gräfenberg noktası, ya da kısaca G-noktası, os pubis kemiğinin arkasında üretra’yı çevreleyen bir jenital bölgedir. Alman jinekolog Ernst Gräfenberg’e atfen isimlendirilmiştir.
Kadın cinselliğindeki önemi son 10 yılda artan bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Kadın orgazmının sadece klitoris değil G-noktası tarafından da ve çok güçlü bir şekilde tetiklenebileceği iddia edilmektedir.Konumu itibarıyla cinsel ilişki esnasında yeterli bir şekilde uyarılamadığı için, genelde bir çok kadının bu erojen noktadan habersiz bir şekilde yaşadığı iddia edilmektedir. Uyarı için en iyi yol, erkeğin avucu yukarı bakacak şekilde orta parmağını 2. boğuma kadar sokarak hafifçe kıvırması ve parmak ucuyla vajina duvarını ileri geri uyarmasıdır.

Cinsel yaşamı yok eden faktörler


İşte ilişkiyi çıkmaza sokan ve cinsel hayatı keyifsizleştiren nedenlerden bazıları..Uzmanlara göre çiftler cinsel sorunlar nedeniyle cinsel ilişkiye ilgilerini kaybedip, cinsel hayatlarında keyifsizlik yaşıyorlar. Bu sorunlara katkıda bulunan faktörler arasında çok fazla alkol; bazı ilaçlar ve kontrol altında olmayan tıbbi sorunlar; yorgunluk ve iyileşme stresi, korku, evlilik çatışmaları, önceki cinsel sorunlar, ailevi, hukuki ya da mali sorunlar veya depresyon ya da diğer stresler geliyor. Kadınların cinsel yaşamını keyifsiz kılan sorunların başında ağrılı cinsel ilişki geliyor. Ağrılı cinsel ilişki yani “disparoni” organik ve yüzeysel nedenlerden oluşuyor.
YÜZEYSEL NEDENLER
Vajina girişindeki ve içindeki iltihaplar, vajinanın kayganlığını sağlayan bezlerin iltihabı ciddi ağrılara yol açıyor ve cinsel ilişkiyle bu ağrı artıyor. Travmatik faktörler, düşmeye bağlı tahriş cinsel ilişkide ağrıya neden oluyor. Kadınlarda vaginal sıvı yeterli olmayabilir ve bu ilişkiyi ağrılı hale getirebilir. Bazı kadınlar cinsel olarak uyarılmayabilirler (frijidite).
DERİN DİSPARONİ
Alt karın bölgesinde rahmi ve rahmin arka boşluğunu ve tüpleri etkileyen hastalıklar nedeniyle ortaya çıkabilir. Enfeksiyonlar, daha önce karın içinde geçirilen ameliyatlara bağlı karın içi yarıklar da ağrı nedenidir. Yumurtalıklardaki kistler, rahimdeki saplı miyomlar, karın zarı altındaki miyomlar da derin ağrıya neden olur. Cinsel ilişkinin başlangıcında ağrı olmasa bile ilişkinin ritmine bağlı olarak ağrı artar. Rahim boynundaki ve vajinaya doğru uzanan miyomlar ise cinsel ilişki sırasında kanamaya yol açar. Rahim boynundaki kanserlerde de cinsel ilişkide kanama meydana gelir. Bu yüzden ağrılı cinsel ilişki doktora başvurulması için çok önemli faktördür. Nedeninin kesinlikle belirlenmesi gereklidir. Historektomi, apandist ameliyatları ağrılı cinsel ilişkiye neden olmazlar. Ancak ameliyatın kalitesiyle ilgili bir sorun söz konusuysa, ameliyattan sonra yara izi kalmışsa cinsel ilişkide ağrı olabilir.
BULAŞICI HASTALIKLARGenital herpes, bel soğukluğu, AIDS… Bu hastalıkların tedavi edilmediği takdirde kısırlıktan iç organ iltihabına, erken doğumdan anne karnındaki bebeğin ölümüne kadar pek çok ciddi sorun doğuruyor. Üstelik bazıları sadece cinsel ilişkiyle değil, yakın beden teması, öpüşmeyle bile geçebiliyor. Kimi hastalıklar ağrı, akıntı, idrar yaparken yanma gibi belirtiler verirken, kimileri ise sinsi sinsi ilerliyor. Bu hastalıkların fiziksel şikayetleri cinsel yaşamı da keyifsiz hatta imkansız kılıyor.
İLAÇLAR YOL AÇABİLİR
Erkek cinselliğini etkileyen nedenlerin başında fiziksel olanlar geliyor. Özellikle belli bir yaştan sonra kalp sorunları için kullanılan birçok ilaç cinsel isteği ve performansı etkiliyor. Bu ilaçlar arasında: Hipertansiyon ilaçları; idrar söktürücü ilaçlar; Trankilizanlar; antidepressanlar ve göğüs ağrısı ya da düzensiz kalp atışı için kullanılan bazı ilaçlar. Bu tür ilaçlar cinsel dürtüyü ve normal cinsel fonksiyonu etkileyebiliyor. Erkeklerin cinsel yaşamını keyifsiz kılan sorunlar arasında ereksiyon olamama ya da ereksiyonu
KEYiFSiZ iLiŞKiDE PSiKOLOJiK FAKTÖRLER
- Psikolojik faktörler cinsel ilişkiye yönelik ilgi ve kapasitenin azalmasında önemli rol oynuyor:- Depresif, üzgün ruh hali,
- Uyumada güçlük çekmek ya da çok uyumak
- Normalden daha çok ya da az yemek yemek,
- Aşırı kilo ya da aşırı zayıflık,
- Uzmanlar özellikle işte yaşanan stresin altını çiziyor ile stres ve yorgunluğun faturası cinsel isteksizlik olarak çıkar uyarısında bulunuyor.
Birlikteliği canlandırmanın yolları
- Yapılan araştırmalara göre cinsel gereksinimlerini ve kaygılarını tartışan çiftler sorunlarıyla daha iyi baş ediyor.Iyi iletişim daha iyi cinsel ilişkiye yol açıyor.
- Kaygı ve korkunuzu ya birbirinizle ya da doktorunuzla konuşun.
- Rahatsız edilmeyeceğiniz, tanıdığınız, huzurlu bir yer seçin.
- Yiyeceklerinize dikkat edin, cinsel iştahı artıracak meyve, sebze yiyin. Protein ağırlıklı beslenin. Afrodizyakları yeterince tüketin.
- Yemekten sonra cinsel ilişkiye girmeyin. Uzmanlar 1- 3 saat beklemek gerektiğini belirtiyor. Böylece gıdaların sindirilmesine izin verin. Diğer fiziksel aktiviteler gibi gıdaların sindirilmesi daha fazla kan gerektirir. Gıdaları sindirmek için çok kan kullandığınızda kalbiniz kan gerektiren diğer etkinlikler için daha fazla çalışmak zorunda kalır. l
- Egzersiz kendinizi daha iyi ve daha güvenli hissetmeniz için mükemmel bir yol. En az haftada 3 gün egzersiz yapmaya çalışın. l Dinlenmiş ve stressiz olduğunuz bir zamanı seçin. l
- Cinsel ilişki için en iyi zaman dinlendirici bir gece uykusundan sonra sabah erken ya da kısa bir gündüz uykusu sonrasıdır.

15 Nisan 2008 Salı

Boşanmalar en çok Çocukları Etkiliyor

- Günümüz toplumlarının en önemli sorunlarından biri ailenin önemini yitirmesi. Son 20 yıl içinde aile yapıları incelendiğinde anne, baba ve çocuktan müteşekkil aile sayısında azalma görülürken karışık aile yapılarında artış gözleniyor. Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Klinik Psikolog Şeniz Pamuk, bu durumun temelinde boşanmanın yattığını ve bundan en fazla çocukların etkilendiğini söyledi.
Dünyanın süper gücü ABD’de evlenen her iki çiftten biri ayrılmaya karar verirken, Almanya’da bu durum üçte bir oranında. Pamuk’un verdiği bilgilere göre Türkiye, henüz boşanmaların sık yaşanmadığı bir ülke olsa da 15 yıl önce yüzde 1′i bulmayan ayrılan çift oranı gün geçtikçe artıyor. Psikolog Şeniz Pamuk, “ayrılık ya da boşanma sonrasında, aile yapılarında oldukça büyük bir çeşitlilik ortaya çıkıyor” dedi. Ayrılık ya da boşanma kararı veren eşlerin çok zorlu bir süreçten geçtiğini belirten Pamuk, “Ancak bu karardan anne-babaları kadar hatta onlardan daha fazla etkilenen aile bireyleri çocuklar. Yapılan araştırmalar, çocukların boşanma öncesi dönemden başlayarak, boşanma süreci ve sonrasında kısa ve uzun vadede bir çok olumsuz durumla yüzyüze kalabildiklerini göstermekte. Hiç bir çocuk ilk anda anne ve babasının ayrılmasını istemez ve bu duruma ya dışa vurarak ya da sessiz kalarak bir tepki gösterir” açıklamasında bulundu.
BOŞANMANIN ETKİLERİ SONRA ORTAYA ÇIKIYOR
Çocuklarda anne-baba ayrılığının meydana getirdiği etkilerin boşanmadan sonraki ilk günlerde değil daha sonraki dönemlerde ortaya çıktığını belirten Pamuk’un tespitleri şöyle:
“Çocukların geriye dönüp baktıklarında olumsuz olarak hatırladıkları, anne-baba arasında haber taşıyıcısı olmak, anne ve babalarının birbirlerini suçlamalarını dinlemek, karşı cinsten biriyle samimiyeti ilerlettiklerinde nasıl doğal davranabileceklerini bilememek, ekonomik sorunlar, anne/babadan biriyle ve o taraftan olan akrabalarla bağların kopması gibi durumlar”
Çocuk sahibi olanların sorunları çözmek için ilk başta boşanmayı düşünmediğini söyleyen Pamuk, bazı durumlarda ayrılmanın çok sorunlu bir evliliği yürütmekten daha sağlıklı bir ortam sağladığını dile getirdi. Bir boşanma durumunda çocuğun olaya göstereceği tepkilere neden olabilecek ve bu olayı çocuğun hayatında daha az travmatik hale getirebilecek önemli noktalar olduğunu söyleyen Pamuk’a göre hayatında bu yönde değişiklik yapmayı planlayan her anne-babanın bunlara özen göstermesi gerekiyor. Daha atak, heyecanlı, kolay etki altında kalan, yeni durumlara kolay uyum sağlayamayan çocukların, anne-baba ayrılığı gibi ciddi uyum becerileri gerektiren bir duruma uyum sağlamakta da yaşıtlarına oranla daha büyük zorluk çektikleri görülüyor. Anne-baba ayrılığını küçük yaşlarda yaşayan bir çocuk, bu olaya ilk anda çok büyük bir tepki gösterse de, bu durumu kabullenmesi daha kolay olabiliyor. Buna karşın okul öncesi dönemde, çocuklarda sadakat sorunları ve anne-babayı yeniden bir araya getirme çabaları gözlenebiliyor. Daha ileri yaşlarda, çocuklar kendi sosyal hayatlarını kurmaya çalışırken güvendikleri bir çatının yıkılması, onların kadın-erkek ilişkileri konusunda bocalamalarına yol açabiliyor. Gözlemleyebilecekleri bir kadın-erkek ilişki modelinin olmaması, bu çocukları kendi ilişkilerini oluştururken zorlayabiliyor.
KIZ ÇOCUKLAR İLE ERKEK ÇOCUKLARIN TEPKİSİ FARKLI
Boşanmalara karşı çocukların cinsiyetlerine göre farklı tepkiler verdiğini söyleyen Pamuk, “Kız çocuklar, anneleriyle genellikle arkadaş gibi olurken, erkek çocuklar annelerinin yanında kendilerini evin erkeği gibi hissetme eğilimine girebiliyorlar. Bu nedenle annenin yeni biriyle birlikte olduğu durumlarda kız çocukların bu işten pek de hoşnut olmadıkları, buna karşılık erkek çocukların bir rahatlama hissettikleri izlenebiliyor” yorumunda bulundu.
Baba-kız ve baba-erkek çocuk ilişkileri ise çok fazla incelenmemiş olmasına karşın, babanın görevlerini yerine getirmede yeterli olduğu durumlarda fazla bir soruna da rastlanmadığını söylemenin mümkün olduğunu söyleyen Pamuk’un üzerinde durduğu bir diğer nokta destek sistemleri. Eğer çocuğun hayatında ilişkisinin iyi olduğu bir büyükanne-büyükbaba ya da başka yetişkinler varsa, bu kişiler anne-babanın duygusal anlamda pek verici olamadıkları ortamlarda bu boşluğu doldurabiliyorlar. Çocuğun ekonomik standartlarında ani bir düşüş ya da anne ve babanın ekonomik standartları arasında ciddi bir fark olması çocuğu olumsuz bir şekilde etkileyebiliyor. Çocuğun uyumunda anne-baba arasındaki ilişkinin en önemli etken olduğunu vurgulayan Pamuk, çocukların eşler arasındaki diyalogların kopmadığını ve kendisi hakkında konuşulmaya devam edildiğini görmesi gerektiğini, bunun güven zedelenmemesi için önemli olduğunu söyledi.
ÇOCUK BİRLİKTE YAŞAMASA DA DÜZENLİ GÖRÜŞMELİ
Çocukların bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatabilmesi için gereken şartlardan biri de ayrı da olsa çocuk anne babasıyla düzenli olarak görüşmeleri. Klinik Psikolog Pamuk, “Burada önemli olan faktör, görüşme sıklığı değil, görüşmelerin çocuk tarafından önceden bilinmesi ve tahmin edilebilir olması. Son anda yapılan değişiklikler, aniden yapılan planlar, tutulmayan sözler, çocuk açısından çok büyük hayal kırıklıklarına neden oluyor ve bunların telafi edilmesi mümkün olmayabiliyor” yorumunu getirdi. Ayrılmanın çocuğa nasıl sunulduğunun da önemli olduğunu dile getiren Pamuk, “Bu bilgilendirmeyi anne ve babanın birlikte yapmasında yarar var. Ayrıca, bu kişilerin karı-kocalık rollerinden vazgeçseler bile, her zaman o çocuğun anne ve babası olarak kalacaklarını ve bir işbirliği içinde olmaya devam edeceklerini akıllarında tutmalarında yarar var” diye konuştu.
Ayrılmış yeni bir insanla ilişki kurmuş anne veya babanın bu durumu çocuğuna nasıl anlattığı da üzerinde durulması gereken noktalardan biri. Psikolog Pamuk’un tespitine göre, anne-babasının yanında sürekli yeni birilerini görmek çocuğu kırabilir ve kendi kadınlık ve erkeklik konumuyla ilgili endişeye sürükleyebilir. Bu nedenle de çocuk daha sonraki hayatında hiç bir zaman terk edilmemek için ilk bulduğu kişiye ne pahasına olursa olsun aşırı bağlanabiliyor ya da kimseye fazla bağlanmamak için durmadan eş değiştirebiliyor. Ancak unutulmamalı ki bütün problemlerine rağmen anne ve babası ayrılmış olan çocukların yaşıtlarına göre daha çabuk olgunlaştıkları, hayatın zorlukları karşısında daha rahat pratik çözümler üretebildikleri de ayrı bir gerçek.

Çocuklar Neden Kilo Alır ?

Araştırmalar, kilo fazlalığı ve şişmanlık sorununun çocuklarımızı da tehdit edecek boyutlara ulaştığını gösteriyor.
Çocuklarımız neden aşırı kilolu veya şişman hale geliyor sorusunun cevabı ‘üç yanlış’ta gizli: Yanlış beslenme, yeterinden az bedensel hareket, genetik eğilim.
ÇOCUKLARIMIZIN bedensel fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri, ama aynı zamanda büyüme ve gelişmelerini aralıksız sürdürebilmeleri için karbonhidrat, protein ve yağları dengeli bir şekilde ve ihtiyaçları kadar almaları gerekiyor. Ne karbonhidratlar (unlu ve tatlı besinler, sebzeler ve meyveler), ne proteinler (et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri), ne de yağlar (hayvansal ve bitkisel yağlar) çocuklarınızın ihtiyacı olan besin öğelerini tek başlarına içermezler. Çocukların sadece mevcudu korumak ve tamir etmek için değil, büyümek için de proteinlere, özellikle biyolojik değeri yüksek proteinlere ihtiyacları vardır. Onlara günlük aktivitelerinin gerektirdiği enerjiyi karşılayacak kadar enerjiyi ve büyümelerini sürdürebilecek kadar proteini aynı anda içeren bir ‘besin planı’ gerekiyor.
Çocukların enerji ihtiyaçlarının yaşları ve cinslerine göre değiştiğini de unutmamalı, onlara yeteri kadar enerjiyi de sağlamalısınız. Enerji ihtiyaçlarını karşılarken kalorileri abartır, aşırıya kaçarsanız ya da aldıkları kalorinin gerektirdiği kadar bedensel aktiviteyi yapmadıklarını gözden kaçırırsanız çocuklarınızın fazla kilolu olmalarını kaçınılmazdır. Genetik bazı sorunların, bazı hastalıkların (troid bezi yetmezliği, böbrek üstü bezlerinin aşırı çalışması gibi) da çocuklarınızı şişmanlatması mümkündür.
ÇOCUĞUNUZU FAZLA KİLODAN KORUMAK İÇİN NE YAPABİLİRSİNİZ
İyi örnek olun: Çocuklarınınız yiyecek tercihlerini belirlerken sizi örnek almaktadır. Önce siz doğru ve dengeli beslenerek onlara yol gösterin.
Olumlu ve yapıcı davranın: Kilolu çocuklarınızı eleştirmeyin, motive edin. Öğretmeyin, fark ettirin. Doğru ve dengeli beslenmenin sağlıklı kalmaya yardım ettiğini hissettirin.
Fast food ürünleri önleyin: Sağlıklı besinleri satın almayı, lezzetli ve doğru pişirmeyi, keyifli yemek yemeyi zevkli bir uğraşı haline getiririn.
Birlikte yemek yiyin: Yemek sofralarına mutlaka onları da oturtun. Yemekleri uzun ve keyifli aile sohbetlerine dönüştürün. Yemek yemenin hem bir haz, hem de vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu farkettirin.
Porsiyonları küçültün: Daha küçük porsiyonları daha yavaş ve uzun uzun çiğneyerek tüketme alışkanlığı edinmelerine yardımcı olun. Yiyecek ve içecek seçimlerinde küçük porsiyonlara yöneltin.
Kahvaltıyı atlamayın: Gerekiyorsa biraz daha erken kalkarak kahvaltı hazırlamayı, onlarla birlikte kahvaltı yapayı, iyi bir kahvaltı ile çocuklarınızı güne zinde ve formda başlatmayı bir alışkanlık haline getirin. Kahvaltı yapmayan çocuklar daha kolay şişmanlıyor, daha zor öğreniyor ve ruh sağlıkları daha kolay bozuluyor.
Fiziksel aktiviteye yönlendirin: Onlarla birlikte yapabileceğiniz eğlenceli aktiviteler yaratın. Birlikte yürüyüş, bisiklet gezisi veya bahçede futbol oyunu planlayın. Kalıcı fiziksel aktivite alışkanlığı edinmeleri için tenise, yüzmeye, kayak veya top oyunlarına yönlendirin. Sporcu sorumluluğu edinmelerini sağlamaya çalışın.
Bazı cümleleri kullanmayın: Diyet yapmak, kalorileri saymak, her sabah veya akşam koşmak, tatlıları, tuzluları, dondurmaları yasaklamak, kekleri, pastaları, börekleri, çörekleri unutmak… Bu ve benzeri cümleleri kendinize yasaklayın.
Hiçbir kilo azaltıcı desteği kullandırmayın: Çocuklar için kullanımına müsaade edilen herhangi bir güvenli destek bulunmamaktadır. Reçeteli olarak kullanımına izin verilen ve kilo azaltmada kullanılan ilaçların 16 yaşından küçük çocuklarda kullanılması önerilmemektedir.
Okul beslenmesini takip altında alın: Okulda verilen yemeklerin, okul kantininden aldıkları atıştırmaların sağlıklı besinler olup olmadığını izlemeye çalışın. Okulda yeterince hareketli olup olmadıklarını rehber öğretmenlerden izleyin.

Alt Islatma Problemine Çözüm Nedir?

Çocuklarda 3-5 yaşları arasında normal olarak değerlendirdiğimiz alt ıslatma problemi bu yaşlardan sonra psikolojik veya fizyolojik bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu durumun oluşmasında fizyolojik bir neden etken olabileceği gibi olayın temelinde psikolojik nedenlerde olabilir.Bu yüzden ilk önce bir çocuk doktoru veya belirli bir yaş üstü kimseler için bir üroloğun görmesi gerekir.Eğer bu durum fizyolojik bir durumdan dolayı meydana geliyorsa bu durumda biz psikologların yapabileceği pek birşey yoktur.
Eğer bu durum psikolojik bir nedenden kaynaklanıyorsa o zaman çocuk psikolojik bir değerlendirmeye alınır ve sorun çözülmeye çalışılır.
Alt ıslatma problemini yukarıdaki aşamaları geçtikten sonra halen devam ediyorsa o zaman etkili bir çözüm yolu vardır.
ALARM YÖNTEMİDİR.
Alarm yöntemi şartlandırma yoluyla çocuğun uykudan uyanmasını sağlamakta ve çocuk belirli bir zaman diliminden sonra alt ıslatmamaktadır.Bu yöntemdeki başarı oranı %80-%100 dür.Tedavi kişiye göre değişmekle birlikte ortalama 2-3 aydır bu süre sonunda alt ıslatma problemi artık bizim için bir problem olmaktan çıkmış olacaktır.

Bebeğinizin Zekası

Bebek Gelişim Testi
1- Bebeğiniz…
a. Yemek yemek istemediği zaman başını başka tarafa çeviriyor mu?
b. Kucak istediği zaman başını/kollarını yukarı kaldırıyor mu?
c. Ellerini çırpıp bay bay yapıyor mu?
2- Bebeğiniz...
a.Uzattığınız oyuncağı elinizden kapabiliyor mu?
b. Kasıtlı olarak oyuncağı yere atıyor mu?
c. İki fincan ya da iki bloğu üst üste koyabiliyor mu?
3- Bebeğiniz...
a.Kapı ya da açılır kapanır kanatları açmakta zorlanıyor mu?
b. Kapı ya da kanadı açmak için parmağıyla itiyor mu?
c. Kapı ya da kanadı rahatlıkla açıp kapıyabiliyor mu?
4- Bebeğinizi yemeğini yerken
a. Sizin yedirmeniz mi gerekiyor?
b. Bezelye gibi küçük besin parçalarını eliyle almaya çalışıyor mu?
c. Baş parmak ve diğer parmaklarını kullanarak bezelye gibi küçük besin parçalarını alabiliyor mu?
5 – Bebeğiniz
a. Ritmik bebek şarkılarını söylediğinizde hoşuna gidiyor mu?
b. Parmaklarını bir bir saydığınızda elini ya da ayağını hazır hale getiriyor mu?
c. El çırpma eşliğinde bir şarkıyı duyunca ellerini çırpıyor mu?
6- Bebeğiniz
a. Düşürdüğü oyuncağına kayıtsız kalıyor mu?
b. Düşürdüğü oyuncağını arıyor mu?
c. Oyuncağını kasıtlı olarak düşürüp nereye gittiğine bakıyor mu?
7- Bebeğiniz
a. Çıkardığı manasız sesler ile sizinle bir tür sohbet yapabiliyor mu?
b. Sizin baktığınız tarafa bakıyor mu?
c. Oyuncak bardaktan içmek gibi bir hareketi taklit edebiliyor mu?
8- Bebeğiniz
a. Oyuncak telefonu ile oynadığınızda bu oyuncağa da diğer oyuncaklara olduğu gibi mi davranıyor?
b. Oyuncak telefonun neler yapabileceğini görmeye ilgi gösteriyor mu?
c. Tuşlara basıp kulağına götürmek gibi bekleneni mi yapıyor?
9- Bebeğiniz
a. Oyuncağını bir örtünün altına sakladığınızda başka bir tarafa mı bakıyor?
b. Bir parçası görünen oyuncağını bulmak için örtünün altına bakıyor mu?
c. Örtüyü kaldırıp saklanan oyuncağını buluyor mu?
10- Bebeğiniz
a. Adıyla çağrılmasına kayıtsız mı kalıyor?
b. Adını çağırdığınızda size doğru dönüyor mu?
c. Adını tanıyıp ‘Hani anne, hani baba?’ diye sorulduğunda anne ya da babayı tanıyor mu?
Yanıtlar ne anlama geliyor?
Yukarıdaki her bir soru için yanıtlardan birini seçin. Bebeğinizin gelişme oranını bulabilmek için her ‘a’ yanıtına bir puan, her ‘b’ yanıtına iki puan ve her ‘c’ yanıtına üç puan verin.
‘A’ yanıtları ortalama bir bebeğin altı-sekiz aylıkken yapabileceği şeyleri, ‘b’ yanıtları dokuz aylıkken yapabileceklerini, ‘c’ yanıtları ise 12-14 aylıkken yapabileceklerini gösteriyor.
Ortalama bir bebek altı aylıkken listedeki her şeyi yapamayabilir, ama soruların çoğundan ‘a’ alması gerekir. Gereken skor sekiz ya da dokuz olmalıdır.
Dokuz aylık bebeklerin ‘a’ yanıtlarının çoğunu ve birkaç da ‘b’ yanıtı alması gerekir. Gereken skor 13-15.
12 aylıklarda ortalama bir bebek ‘b’ yanıtlarının yanısıra birkaç da ‘c’ almalıdır. Gereken skor 24-36.

Bebeğinizin 1-3 Aylarındaki Sağlığı

Bebeğiniz 1-3 aylıkHayatınızın en ilginç aylarını yaşıyorsunuz Deyim yerindeyse bir “uyuma ve emme makinası” , bu dönemde gülen, tepki veren bir minik canlıya dönüşüyor Siz bu inanılmaz dönüşüme gün gün tanık oluyorsunuz.
Bebeğim ne kadar büyümeli?Doğumun hemen ardından görülen olağan tartı kaybının ardından, bebeğiniz düzenli olarak tartı almaya başlayacaktır. 2.haftadan itibaren günlük 30-40 gram, 1. aydan itibaren de ayda ortalama 800-1000 gram tartı alımı, 2.5-3 cm. boy uzaması olacaktır. Ancak, şunu unutmayın, bu verdiklerimiz ortalama değerlerdir. Her bebeğin kendine göre –doğum tartısı, gününde doğup doğmadığı gibi etkenlere göre değişen- bir gelişim çizgisi vardır ve bu çizgi pratikte ortalamanın biraz altında yada üzerindedir. Zaten bir “ortalama”dan söz edebilmek için bazılarının ortalamanın altında bazılarının da üzerinde olması gerekmez mi?
Bu konuda son sözü bebeğinizi izleyen çocuk uzmanı söyleyecek, bebeğinizin, boy, tartı ve baş çevresi gelişiminin sağlıklı olup olmadığı konusunda sizi aydınlatacaktır.
Endişe etmeli miyim?
1-3 aylık bebeğiniz ortalama değerlerin altında büyüyorsa ve gelişim eğrilerinde yavaşlama-duraklama gözleniyorsa, doktorunuz şu soruların cevabını arayacaktır:
Bebeğiniz yeteri kadar yiyor mu?bebeğiniz yediklerini yeterince sindirebiliyor mu?Yukardaki soruların sağlıklı yanıtı için aşağıdaki konularda doktorunuza somut bilgiler verebilmelisiniz:
Bebeğinizi günde kaç kez besliyorsunuz?
Her seferinde ne kadar besliyorsunuz?
Anne sütü veriyorsanız, her bir memeyi kaç dakika emziriyorsunuz?
Bebeğiniz günde kaç kez kaka yapıyor?
Kaka miktarı ne?
Bebeğiniz günde kaç kez çiş yapıyor?
Bir sorun varlığında, doktorunuz beslenme miktarı ve aralığı konusunda önerilerde bulunacaktır. Bazen büyüme azlığı yada fazlalığı bir hastalığa da bağlı olabilir, bu durumda, bir takım özel testler- tetkiklerle bir sonuca varılabilir.
Bebeğinizin gelişimi/büyümesi konusunda en ufak bir kuşku varlığında, gecikmeden doktorunuzla görüşün.
Prematüre (erken doğan) bebekler, belirli bir tartıya ulaşana kadar her hafta tartılmalıdırlar. Büyüme miktarı ve hızı açısından erken doğan bebekler, gününde doğanlarla karşılaştırılamazlar, prematürelerin bizim “yakalama büyümesi” dediğimiz bir hızlı büyüme dönemi vardır, bu yolla erken doğanlar kiloca gününde doğanları yakalarlar.
Son olarakÇocuk doktorlarının çoğu, 4. Aydan itibaren özellikle iştahlı bebeklerde katı gıdalara başlamayı önerirler. İlk bir kaç aydan sonra bebeğinizin büyümesi için daha fazla enerji, dolayısıyla da kalori gerekecektir. Bunu katı gıdalar sağlayacaktır. Kesin zamanlama için her zaman olduğu gibi çocuk doktorunuzun kararını bekleyin.
1-3 aylar arası Türk erkek çocukları tartı –boy çizelgesi
En azEn fazla
1 aylık bebek
3000 g-51cm
5750 g 59.5cm
2 aylık bebek
3600 g 53 cm
6600 g 62.5cm
3 aylık bebek
4150 g 55 cm
7500 g 65cm
1-3 aylar arası Türk kız çocukları tartı –boy çizelgesiEn azEn fazla
1 aylık bebek
2950g 50cm
5400g 59cm
2 aylık bebek
3500g 52.5cm
6400g 62cm
3 aylık bebek
4000g 54cm
7200g 64.5cm

Bebeğinizin 4-7 Aylarındaki Sağlığı

Bebeğiniz 4-7 aylık
Bebeğiniz katı gıdaları bu günlerde keşfedecek Bu keşifle birlikte, onda tad duyusunun gelişmeye başladığını farkedeceksiniz, minik yaratık, yavaş yavaş kendi kişiliğiyle karşınıza dikilecek. Bu küçük değişiklikler, eğer bebeğiniz normal sınırlar içinde büyüyorsa çok telaşlandırmasın sizi.
Bebeğim ne kadar büyümeli?
4-7. aylar arasında bir bebeğin ortalama tartı alımı ayda 500-750 gramdır. Kemiklerdeki hızlı büyüme bu dönemde yaklaşık 5 cm.lik bir boy uzamasına yol açacaktır. Aylık kontrollerde, çocuk hekiminizden, bebeğinizin büyüme eğrilerini size göstermesini isteyin. Doğumdan bugüne aldığınız yolu görüp, kafanızdaki kuşkuları dağıtmak için en iyi yol budur. Zira biz çocuk hekimleri, “bebeğim hiç kilo almıyor” diye bize başvuran bir çok anneye, bebeklerinin normalin üzerinde kilo aldığını ancak bu yolla gösteririz.
Bu dönemde bebeklerin kaç kilo olması konusunda size net bir rakam veremiyoruz, ama yaklaşık olarak şunu söyleyebiliriz; 8 aylık olduğunda, bebeğiniz doğum tartısının yaklaşık 2.5 katına ulaşmış olacaktır.
Endişe etmeli miyim?
Bebeğim çok mu zayıf?
Çok mu şişman?
Boyu uzun mu, kısa mı?
Bebekler büyüdükçe, anne-babaların bu konudaki merakları, endişeleri artar. Bunun nedeni, zamanla, normalin alt ve üst sınır aralığının açılmasıdır. Örnek verirsek, 6 aylık bir erkek bebeğin tartısı, 5.5 kilo ile 9.5 kilo arasında değişebilir ve bu aralıkta bulunan bebeklerin tümünün de tartısı normaldir Oysa yanyana koyduğunuzda, 9.5 kiloluk bebek, 5.5 kiloluğun nerdeyse iki katı büyüklüğündedir? Şunu bir kez daha hatırlatalım, her bir bebek, kendine özgü büyüme çizgisi olan bağımsız bir bireydir.
Büyüme, karmaşık bir süreçtir. Beslenme miktarı ve niteliği, genetik özellikler, organlarının düzenli çalışması, büyümeyi kontrol eden hormonların yeterliliği, bebeğin duygusal durumu gibi çok sayıda etken büyüme sürecinde etkilidir.
Bebeğin tartı alımı en az iki ay süreyle duraklarsa, tetkik edilmelidir. İlk akla gelen neden, bebek anne sütü alıyorsa, sütün yetmediği olacaktır. Bu durumda, bebeğiniz katı gıdalara hazır olana kadar, doktorunuz sütünüzü nasıl artıracağınız konusunda size bilgi verecek, olmazsa, biberon mamalarıyla eksiklik giderilecektir. Bu dönemde bir bebek, günde ortalama 5 öğün beslenmelidir.
Bebeğinizin fazla kilosu varsa ne yapmalı? Sakın onu aç bırakarak “diyet” yaptırmaya çalışmayın. Gıdayı azaltmaktansa, bebeğin hareketliliğini artırmak daha doğrudur. Bacaklarını bisiklete biner gibi hareket ettirin, onu kollarınıza alarak dans edin, hareketin tadına varmasını sağlayın onun.
Bebeğinizin kilosu ve gelişimi konusundaki kuşkularınızı çocuk hekiminizle paylaşın, ve aşağıdaki soruların yanıtları konusunda hazırlıklı olun:
Bebeğinizi günde kaç kez besliyorsunuz?Her seferinde ne kadar besliyorsunuz?Anne sütü veriyorsanız, her bir memeyi kaç dakika emziriyorsunuz?Bebeğiniz günde kaç kez kaka yapıyor? Kaka miktarı ne?Bebeğiniz günde kaç kez çiş yapıyor?Bunlara ek olarak, doktorunuz bebeğinizin uykusu, hareketleri ve çevresiyle ilişkisi konusunda da sorular soracaktır. Tüm bu sorular ve yanıtları, belki kimi laboratuar ve röntgen tetkikleriyle birlikte bebeğinizin kendi olağan çizgisinde mi geliştiği, yoksa sürecin altında düzeltilmesi gereken bir bozukluk mu olduğu konusunu açıklığa kavuşturacaktır.
Prematüre (erken doğan) bebekler, bu dönemde hala gününde doğanlardan daha düşük tartılı olacaklardır.
Son olarakBebeğinizin 7-8 aylık büyümesi bundan sonra da böyle devam edeceği anlamına gelmez. Bundan sonraki aylarda büyüme hızında azalma yada artma olabilir. Hızlı büyüme, bir kaç ay daha devam edecektir. Ancak, emekleme, yürüme, konuşma derken, dikkatiniz bebeğinizin tartısından çok uğrayabileceği ev kazaları konusuna yoğunlaşacaktır.
4-7 aylar arası Türk erkek çocukları tartı –boy çizelgesi
En azEn fazla
4 aylık bebek
4600 g-57cm
8250 g 67.5cm
5 aylık bebek
5100 g 58 cm
9000 g 70 cm
6 aylık bebek
5500 g 60 cm
9600 g 72.5cm
7 aylık bebek
6000 g 62 cm
10250 g 75 cm
4-7 aylar arası Türk kız çocukları tartı –boy çizelgesi
En azEn fazla
4 aylık bebek
4500 g 56 cm
8000 g 67.5cm
5 aylık bebek
5000 g 57.5cm
8700 g 70 cm
6 aylık bebek
5400 g 59 cm
9250 g 72 cm
7 aylık bebek
5800 g 60.5cm
9800 g 73 cm

SAĞLIK DEYİNCE